0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
13
Okunma
vefat haberini aldığım geceydi
ağlaya ağlaya uyuyakalmışım
uyanınca bir an herşeyin geçici bir rüya oldugunu sandım
oysa sandığım şey rüya değil
acının ta kendisiydi
sonra günler birbirine karıştı…
hangi gün ağladım, hangi gün sustum,
nerede durdum, nerede yıkıldım hatırlamıyorum artık.
acının takvimi yok çünkü,
her saat aynı yerden vuruyor insanı.
bazen bir ses tetikliyor içimdeki yangını,
bazen bir kokunun hayali,
bazen de sebepsizce…
hiçbir şey olmadan, durduk yere çöker yüreğim.
çünkü acı, bahaneye ihtiyaç duymazmış meğer.
geceler daha da zor…
uykuya dalınca unuturum sanıyorum,
ama gözlerimi kapayınca
o son an, o son haber,
o derin boşluk daha da büyüyor.
insan sevdiğini kaybedince
dünyanın sesi değişiyor.
her yer biraz daha soğuk,
biraz daha uzak,
biraz daha anlamsız geliyor.
ben de öyleyim işte…
bir yanım hâlâ o geceye takılı kaldı,
ağlaya ağlaya uyuyakaldığım o ana.
çünkü o an,
hayatımı ortasından ikiye bölen an oldu.
öncesi vardı…
şimdi sonrası var…
ama ikisi de aynı değil.
sanki kalbimin içindeki duvar çöktü,
ve altında kalan bütün benliğim kırıldı.
ama en acısı ne biliyor musun?
alışmak denen bir şey var…
ben ondan korkuyorum.
çünkü alışmak, sanki unutmaktır diye düşünüyorum.
oysa unutmak istemiyorum.
acı verse de, yaksa da,
seninle olan bağımı koparmaya gücüm yok.
bazen kendi kendime soruyorum…
insan nasıl devam eder?
kalbinin yarısı toprağın altındayken
geri kalan yarısıyla nasıl yaşar?
cevabı yok…
çünkü bu acının bir öğreticisi, bir yolu, bir ilacı yok.
sadece taşıyorsun…
omzuna değil, tam kalbinin orta yerine yüklenmiş bir taş gibi.
nereye gitsen seninle,
ne yapsan hep orada.
bir de “keşke”leri var bu acının…
dilim söylemese de,
yüreğim içimde bin kere fısıldıyor:
keşke biraz daha sarılsaydım,
keşke o son bakışına daha uzun baksaydım,
keşke zaman bu kadar zalim olmasaydı.
ama zaman ne geri geliyor,
ne de acıyı hafifletiyor.
sadece seni sensizliğe alıştırmaya çalışıyor.
ben direndikçe,
o daha çok bastırıyor.
herkes hayatına devam ediyor gibi görünüyor,
günler akıyor, mevsimler değişiyor.
ama benim içimde hâlâ o gece var…
uykudan uyandığım an,
o kısa saniyelik umut,
ve ardından gelen o yıkım…
o kadar derin ki,
bazı geceler nefes alırken bile canım acıyor.
bir insanın içi gerçekten sızlar mı diye sorarlar ya,
evet…
benim içim gerçekten sızlıyor.
hem de her gün, her saat, her nefeste.
ama yine de adım atıyorum hayata,
yürümek zorunda olduğum için değil,
içimde bir yerlerde hâlâ senin izlerin olduğu için.
sen gittin…
ama ben seni taşıyorum.
bir ömrün yükü gibi,
bir annenin acısı gibi,
geri dönüşü olmayan bir yol gibi…
ve şimdi anlıyorum ki…
bazı acılar geçmek için değil,
insanın içine yerleşmek için gelir.
senin gidişin de öyle oldu işte;
kalbimin en sessiz, en karanlık yerine çöktü kaldı.
artık hiçbir sabah eskisi gibi doğmuyor,
hiçbir gece eskisi gibi bitmiyor.
çünkü senin olmadığın bir dünyada
zaman bile eksik akıyor.
ama yine de içimde bir yer,
her şeye rağmen seni yaşatıyor.
nefesimin arasına saklıyorum adını,
yüreğimin kırık yerlerine gizliyorum hatıralarını.
kimse görmüyor, kimse bilmiyor,
ama ben seninle konuşmaya
her gün, her gece devam ediyorum.
çünkü evladını kaybeden bir anne
aslında onu bırakmaz;
sadece sessizce taşır.
toprak alır bedenini,
ama anne yüreği alır yükünü…
ömür boyu, son nefese kadar.
ben de böyle taşıyacağım seni.
acıyla, hasretle, özlemle…
gözlerimdeki yaşlarla değil,
kalbimdeki sevginle var olacaksın artık.
ve bir gün,
bu dünyadaki yollarım bittiğinde,
belki başka bir kapının ardında
beklediğim o kavuşma olur.
ama o güne kadar,
sensizliğinle yanmaya,
seninle yaşamaya devam edeceğim.
çünkü yokluğuna alışamadım,
çünkü seni hiç bırakmadım,
çünkü bu acı—bir annenin kalbinde taşıdığı ömürlük yara…