2
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
65
Okunma
Dünyanın en hüzünlü,
en masum hikâyesidir…
Sanmak.
Kulun gönlüne konmuş
rüzgârdan perdedir;
Hak’tan uzak düşenin
kendine kurduğu gölgedir.
Sanmak, kalbe ince dokunan
serap gibi gelir;
aşkın eşiğinde durur,
hakikatin kapısına varmadan
insanı kendi içine çeker.
Kendi nefsime derim ki:
Herkesi kendin gibi sanma.
Çünkü zan, kulun ateşidir;
yakar, kavurur, eksiltir.
Yunus der:
“Sanma dost göründüğün,
dost seni Hak gösterir.”
O yüzden bil,
Her gönül senin gibi çalmaz
aynı nefesi.
Canın sende kalacağını sanırsın;
iyi olduğunu sanırsın,
gitmez, küsmek bilmez
diye düşünürsün.
Sevilmek de zandır bazen;
yarının senin için açacağı
kapıları da öyle…
Güzel günlerin geleceğini sanırsın,
“yarına var mıyız” diye
hiç sormadan.
Oysa dünya, Mevlânâ’nın dediği gibi:
“Bir misafirhanedir.”
Her gelen gider,
her giden ders bırakır;
her ders nasip,
her nasip imtihandır.
İşler ters gitse bile
gönül yine o eski nefesi
dudaklarında taşır;
çünkü bilirsin ki
sanmak da bir daldır insana,
kırılgan, ince, narin…
Tutunduğumuz son gölge bazen
Hakikate yürürken.
Ve sonra anlarsın:
Sanmak;
kulun kendi sesidir.
Bırakmak;
Allah’ın nefesidir.
Teslim olmak ise,
İkisinin ortasında
Hak ile buluşmaktır.
Rifat KAYA
5.0
100% (4)