0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
43
Okunma
Loş bir lambanın altında,
Karanlığın nabzı gibi titreşen sıcak bir kahve duruyor önümde.
Buharı, gecenin ensesine dokunan bir dua,
Kokusunda ise geçmişin küllenmeyen sesi saklı.
Bir fincanın kıyısında unuttuğum cümleler var;
Tek tek içime çökmüş, taş gibi ağırlık yapan,
Her biri omzuma çöreklenen birer suskunluk mezarı.
Ben o mezarların bekçisi oldum,
Siz ise hiç gelmeyeceğiniz yolların yolcusu.
Kahvenin telvesinde bir dağ görüyorum bu gece;
Sizin bıraktığınız kelimelerden örülmüş,
Yarılan, kabuk bağlamayan hatıraların dağları…
Ben unuturum elbet, unutmayı kendime meslek edindim,
Ama siz bir daha o dağın ötesine geçebilir misiniz,
Onu bilemem.
Suyun berraklığına bakıyorum şimdi;
İnsanın içini serinleten sade bir hakikat gibi
Kurcalayan yanlarıma dokunuyor.
Ne tuhaf…
Bir damla su kadar hafifti bazı yaralar,
Ama taşıyamayacak kadar ağırdı bazı susuşlar.
Çikolata misali eriyen gülüşleriniz geliyor aklıma,
Tatlı görünen fakat
Damağıma acı bir vedayla yapışan anlarınız…
Nereye bıraktıysam, orada kaldınız;
Gitmeyen bir ayrılığın gölgesi gibi,
Hiç gelmeyen bir kavuşmanın uzağı gibi.
Şimdi kahvemden bir yudum daha alıyorum,
İçimde devrilen seslerin uğultusu büyüyor.
Karanlık, kupkuru bir geceye mat oluyor;
Sözcüklerim ağır bir kış rüzgârına benziyor,
Ve ben üşüyen yanlarımı
Kimsenin bilmediği bir köşeye saklıyorum.
Her yudumda bir anınızı indiriyorum kalbimin derin kuyusuna;
Sesiniz, nefesiniz, gölgeniz
Topraksı bir yalnızlık gibi çöküyor üzerime.
Sanki bir fincan kahve değil de
Zamanın kendisi akıyor damarlarıma.
Ah, siz…
Hiç bilmediniz mi
Bir insanın kalbi nasıl susar,
Bir cümlenin ağırlığı nasıl çöker bir ömrün üzerine?
Ben anlatamadım.
Siz anlamadınız.
Dünya ise sessiz kaldı her ikimize de.
Şimdi fincan boş, gece ağır,
Sözlerim solgun bir şiirin yetim mısraları.
Ben bu masada tükenen kahveyle değil,
İçimde tükenmeyen sızılarla oturuyorum.
Ve bilirim ki:
Unutmak bir erdem değil,
Kapanmayan defterlerin en eski sayfasıdır.
Ama yine de…
Bir gün rüzgâr hafifler,
Fincan kaldırır yüzünü göğe,
Dağlar erir, kelimeler hafifler…
Belki o vakit,
Geçmiş bile beni affeder.
Kadir TURGUT
5.0
100% (1)