1
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
127
Okunma
Ey mefhumu seslerin, ateşler sahasında
Siyah yüzlerin şi’raî vahasında
Öksüz gülüşler besleyen kimsesizlerin
Sınırını dikmeli vahamet sılasında
Zor ki, anlaşılması kavi taşların
Bu yüzden mi buğulu telaşlarım
Tütsülenmiş baharın gövdesinde
Fısıltılar beslemeli sağırlar ülkesinde
Kulağının dibine gül dikmeli safir’in
Uğurlamak varken dilde ki misafiri
Kırk yamalı hırkanın hikmetiyle buluşmak
Merdivensiz bir yurdun kapısına kavuşmak
Düşümden uyandır bu uykular
Kevseri yudumlarken gümüş tasın dibinde
Lavlara esir oldu nefesim
Safa ile Merve ’nin arafında hapisim
Taşlamak varken içimde ki habis’i
Süpürmek gönlümde ki sis’i
Dili olmalı seslerin;
Önce kesmeli makasla
Sonra dikmeli içimde ki arz’a
Hangi aşağıdayım, hangi melhamedir
Zannıma nazar eden kaç başlı bir nağmedir
Sınırları çizen bu makta;
Nefsimi dünyaya sunmakta
Üzerimde bir ağırlık; varlığın hezimeti
Bu ben, bana bir zehr-i şifanın emaneti
Kısraklara binip terk- î ziyan etmeli
Etmeli de, önce bitirmeli bu nam’sız kehaneti
Ey benim zuhre aydınlığım, tıynet’im
Anahtarı kayıp bir sandıkta basiretim
Sıksam nefesinden bu şerhsiz zulmetin
Gel ey cesaretim...
Bitirmeli bu esareti...
Kırıp dumenleri his dağına çarpmalı
Paramparça olmalı artık nihayetim
5.0
100% (7)