2
Yorum
25
Beğeni
0,0
Puan
173
Okunma
adının geçtiği her iklimde
artık yağmur giyiniyor gözlerim
fırtına öncesi bir sessizlikte
iç kanama gibi kanıyorum
dumanı üstünde
bir yangın yerine benziyor ömrüm
elim yüzüm is içinde
her adımda kendi küllerime basıp
buza kesmiş yataklarda
kan uykular uyuyorum
şehir kendi aleminde
adını fısıldayan bu sokakları terk edip
bu şehri ardımda bıraksam
yeni bir şehirde yeni bir dil öğrensem
eski dilim
eski acım
eski aşkım da gelir mi benimle o şehre
bir ömre sığmayan bir aşkı
bir bavulun sıkışıklığına sığdırıp
geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıksam
bir göç telaşı da unutur muyum seni
ya da sen...
kavimler göçü gibi göçer misin kalbimden
kalbimi ikiye bölsem
biri seninle kalsa
öteki yeni bir şehirde atsa
iki kalbimle de sever miyim seni
yeni bir şehirde
yeni bir dilde
yeniden aşık olur muyum sana
yokluğun bazen öyle büyüyor ki içimde
Arabesk şıngırtılı bir kervanın ardına takılıp
kaçıp uzaklaşmak
zakkum zehirli sensizlikten
pür telaş kurtulmaya çalışıyorum
oysa…
yanlış hesap Bağdat’tan döner sevgilim
ve ikimizde biliyoruz
eski bir yara yeni bir yarayla kapanmaz
ben her kasımda
göçmen kuşlar gibi bir göç telaşın düşerim
sen her defasında bir bir kırarsın kanatlarımı
bilmezsin ki…
kasım da gül budanmaz.