2
Yorum
22
Beğeni
0,0
Puan
528
Okunma
yiyecek verdiğim sokak köpeklerinin
minnettarlığı
çapari iğnesinden denize bıraktığım istavritin
teşekkürü
kavurucu sıcakta su içirdiğim kuşların
ödülüydün sen
donmak üzere olan o yaşlı adamın
ikram ettiğim tavşankanı çayı içerken
"Mevla’m sevdiğine kavuştursun" dediği duaydın
tanrının bir lütfuydu ellerini tutmak
bir kez yaşanan ve bir daha yaşanmayacak olan
bir mutluluktu
seni sevgilim bilmek
gerçek olamayacak kadar güzel bir düştü
sana sarılmak
seni öpmek...
ki…
hala en paha biçilmez hazinemsin
kefen bezinden perdeler bile karartamadı içimdeki ışıltını
aramızdaki bunca uzaklığa ve
ayrı geçen bunca zamana rağmen
hâlâ senin adın yankılanıyor dilimde
sahi…
her gece hüznün sunağın da azalırken ben
sen nasıl oluyor da hiç eksilmiyorsun
bire kırk veren buğday başakları gibi
nasıl çoğalıyorsun içimde
suya sızan ebru
ebruya işleyen sır mısın
Ziggurat tapınaklarından firar etmiş bir Babil prensesi gibi
geliyorsun anason kokulu yalnızlığıma
bir sarılıyorsun…
sanki sarılıyor birbirine Nil ve Sina
ay tanrıçası Artemis
güzelliği ile göz kamaştıran
Truvalı Helen misin
nedir sendeki bu tılsım
kanlı adaklar adanan ziyaret olmuş bir türbe
her derde deva bir dua
üstüne gül suyu örtüler örtülen kutsal bir yatır mısın
sen gideli
kaç mevsim toprağa gömüldü
kaç takvim yaprağı kül oldu
unutulmaz denilen kaç aşk toza döndü de
sen nasıl unutulmuyorsun
bu sevgisiz hayata inat
nasıl sevdirebiliyorsun kendini böyle
tozlu bir Tümülüs’ten çıkan
bir gözyaşı şişesi kadar küçük müydü ki kalbim
senden başka bir kadın
sığmadı
sığmıyor içine…