8
Yorum
51
Beğeni
5,0
Puan
287
Okunma

Ben uzağı; gözün görmediği, kulağın duymadığı, adımların varmadığı yer olarak bilirdim…!
Meğerse uzak; yüreğin görmediği, duymadığı ve varmadığı yermiş...!
Mehmet Deveci
Gece akıyor gözlerimden,uykularından vurulmuş.
Terleyen karanlık,
Yüreğimin dağınıklığı,
Kalbimdeki göçük, s/indikçe yüreğime saatler
Devriliyor üzerime.
Ve ben,
Kendimi bekliyorum.
Bu gece farklı bir telaş var yüreğimde,
İçim göç ediyor.
Herkesin bir hikâyesi var, taşıyamadığı.
Öyle bir kalabalık var ki yüreğimde, yokluğundan doğan.
Aynı zamanda hem yanar hem donar mı insan...
Savaş alanına ve yıkılmış krallığıma,
Dönüp bakıyorum yanımda kayıtsızca uyuyan sulûete...
Yüreğimin yüreğinden vaz geçme ihtimali var.
Oysa bu hikâyeye böyle başlamadım ben.
Bir zamanlar dünyayı karşıma aldığım
Bu adam mıydı...
Koynunda sabahladığım, saatlerce telefonda konuştuğum,
Sesini bir saat duymasam telaşlandığım, "Gel " dese gözlerim kapalı koştuğum...
Saçları, gözleri artık vazgeçilmezim değil.
O artık , eski masal kahramanım değil.
Artık esmiyor gözleri gözlerime.
Ölüme gidiyoruz dese
Tereddütsüz ellerini bırakmazcasına tutacağın insanı
Hayretle ve yavaş yavaş ellerinden kayıp gidişini izliyorsun
Ve biliyorsun ki artık , çaresi yok.
Tutmayan bir sıva gibi hiç bir şeye değmediğini farkediyorsun.
Nasıl da yabancılaşıyor, adım adım uzaklaşıyorsun.
Yıllara yenilip gözyaşlarıyla düşüşünü izliyorsun yüreklerin.
Birşeyler kırılıp dökülüyor her gün biraz daha,
Biraz daha derken sadece bedenler yanyana kalıyor.
Telâşlı artık zaman, uzadıkça uzuyor.
Gel de dinle...
Dünya küçük diyorlar,
Peki neden biz birbirimizi bulamıyoruz?
Artık iyice sararmaya başladı.
Yitirdi aşk gövdesini.
İçimizdeki esirler, düşmüş kaleler , Çıkamadık içinden.
Sarılsak geçecekti belki, dağıldık kaldık öylece...
Demek ki sevdanın da kalbi duruyormuş zamanla.
Neydi bizi bizden bu kadar alan ne,
Neden bu kadar çok kaybettik birbirimizi...!!!
Boğuldum , boğulacağım.
Sağır edici bir sessizlik.
Ne kadar uzun bir yolculuğa çıkmışız
Sen ve ben...
Ayrı iklimlere doğru.
Kayıyor hangi yıldıza koşsam.
Akıp gidiyor renkler, vurup tırpanı köklerine.
Gerçek yalnızlık neymiş
Şimdi daha iyi anladım.
Öyle bir hana girdim ki, çıkamıyorum.
Belki de bir adım ötesi yok.
Her şeye en başından başlayabilsek Ama güneş ne doğuyor, ne batıyor.
Sadece izliyor ve bekliyoruz.
Bu akıntı bizi nereye götürecek...
Belki toparlayabiliriz ama bu yönde bir çaba da göremiyorum.
Ne de çok yorulmuşuz.
Neresinden tutarsan tut, eriyip gidiyoruz.
Sıkıldım her gün aynı rolü oynamaktan.
Hiç bir şey yokmuş gibi yaşamaktan.
Ne kadar ağlasa da içim gizlemek için gülmeye çalışmaktan.
İçimin Hira’ sına akıyorum bir yudum su bulamayışıma ağlıyorum .
Beynim uyuşuyor.
Bu kadar kaymışken içimin toprakları,
Daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum...
Giriyoruz kuru soğuk bir mevsime.
Suları çekilmeye başlamış bir dere yatağından geçiyorum.
Kalsam da yanacağım, gitsem de
Soğuk içimize girdi bir kere.
Umudunu yitirmiş çocukluğum ağrıyor.
Gidiyorum hepsinden.
Örtüp üstüme yokluğu, acıyı, yalnızlığı uyuyacağım.
Belki de sana uyandığım sabahlara,
Artık gözlerimi kapatacağım...
*Kelebekler...ahh kelebekler göğsüme çarpıp ölecekler...
-Şiirsel Yazılar-
5.0
100% (15)