6
Yorum
35
Beğeni
0,0
Puan
222
Okunma

Zaman, suskun bir aynanın yüzünde soluyor,
Konuşmayı unutan kelâmın gölgesinde.
Yaşananlar, kendi yankısına dönüyor.
Gökyüzü hâlâ ilk harfini arıyor;
Ben çoktan sustum.
Yerin derinliğinde, kelimelerin küllerine üflüyorum.
Ruhum, unutulmuş bir lisanla titriyor.
Her harf, bir dağın kalbinden kopmuş taş gibi ağır;
Her nefes, içimdeki tufanın kırık aynası.
Sesin, uzak bir sükûtun içinden geçiyor;
Ben o geçitte kayboluyorum.
Toprak nefesini tutmuş, yıldızlar sessizliğe kapanmış.
Göğe yükselen her dua,
Karanlık bir denizin dibinde yankılanıyor.
Işık artık bir ağıt,
Gölgeler kaybolmuş duaların izi.
Bir zamanlar ellerimle zamanı tutmaya kalkışmıştım.
Oysa zaman, dokunuldukça silinen bir tozdu.
Aynalar gözlerime bakmaktan çekindi;
Ben, her bakışta biraz daha kendimden geçtim.
İçimin küllerinden doğan kuşlar var şimdi:
Ne sabahı bilir, ne geceyi.
Her kanat çırpışında, bir mevsim daha gömülüyor içime.
Gökyüzü, sustuğum her kelimenin altında eziliyor.
Belki de hiçliğin kalbinde kımıldayamayan bir kuklayım;
Henüz gölgene düşmemiş bir nefes’im,
Zamana dokunmadan duran bir sükût.
Savruluyor içimdeki nehir.
Kıvrıldım şimdi,
Güneşini kaybeden , bir çiçek gibi.