3
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
171
Okunma
Sokakların tırnak uçları
kire kesilmiş.
Kısık sesli ışıkların altında,
evler...
yarım karanlığın kalbinde
hava topluyor.
İnsan yaşamı
toplu iğne ucu kadar kalmış bir soluk.
Sabaha uyanan öfke,
geceye nasıl teslim eder ki
masumiyetini?
Aç,açıkta kalan bir yaşlı ; bir kedi yavrusu
gemiler, trenler...
şehri son hızla terk eden otobüsler...
Şehrin varlığı,
kendi başına bela.
İnsanlar köşe tutmuş
hangi köprü altı,
hangi toprak örtüsü
ısıtır... bilinmiyor.
Şimdi,
çocukların boy verdiği toprakta
kimsenin ağzından
çıkmıyor bir kelime.
Serçelerin usul usul bağrını çiğnediği,
o dallar
ufak ufak kıılıyor.
Hissiz bir çığlıkla
iteler kendini
ya yükseklere,
ya en diplere.
Ve gün olur bir ölü düşünce
düşer toprağa.
Her düşenle,
bir ölü daha sahipsizleşir
mezarlık kokan
bu memlekette.
Anne seslerine uyanan…
kaç bin asır,
kaç uykunun içinden sızar o çağrı.
Sonrasına erteler
her defasında
o uyanışını.
Kör bir ışığın peşine takılmış inanç,
tam sol yanımdan…
kanatır beni.
Ah, keşke…
inandıklarım büyüse,
boy verse başa.
Başka kalpler ne çok isterim
maviden bir oğlum,
yeşilden bir kızım
Ve bilirim…
her uyanış biraz eksik
kendi korkularına kapaklan yüzler gelir aklıma
milyon milyon
Yine de
bir anne sesi,
karanlıktan geçip
ışığa taşır beni.....
16-10-2025
ist
5.0
100% (5)