3
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
126
Okunma
“Ebediyet Ufku”
Şûle savrulurken boşlukta yanar,
Sessizce süzülür âvâre’i bâd.
Mecâlsiz semâdan inip sır donar,
Taşlarda kırılır sedâ-yı feryâd.
Dağ üstüne çöker bulutla hazân,
Mor perde sarılır ıssızca cihân.
Derûnumda közler esrârı yazan,
Uzaklardan mı doğar Hak’tan nişân?
Karanlık örtünür yolların yükün,
Adımlar eriyip kaybolur anda.
Bir fısıltı taşır meçhûl menkıben,
İzleri silinir kumlarda yanda.
Issız kuyulardan yükselir âvâz,
Sükût içinde bir kelime kalır.
Serâb misâlinde hayâl ile sâz,
Zamâna gömülür mısrâ ve hâtır.
Bir damla gökyüzü düşer toprağa,
Renklerle bezenir ki bin bir bahâr.
Gizlice saklanır kimsesiz dağa,
Derûnda uyanır hikmeti arar.
Sislerle örtülür yücece dağlar,
Kervansız uzanır izsiz dereler.
Bir şûle misâli işaret ağlar,
Görünmez menzilde sedâlar erer.
Kıraçta serpilen sessizce otlar,
Derin kök içinde saklanır devâ.
Dudakta çırpınan sözler de çatlar,
Fecr ile açılır yepyeni sabâ.
Kumlarda savrulur unutkan izim,
Yellerle kaybolur sessiz vadiler.
Sadrımda titreyen ince bir sözüm,
Kayada yankılan nağm-vü sadâlar.
Ansızın yükselir alevden şûle,
Taşlarda dolaşır kızıllık izi.
Belirsiz yönlerde titreyen hâle,
Savrulur bâd ile kaybolan dizi.
Pınarın kıyısın arar da susuz,
Sarp kayalıklarda yankılanır ses.
Meçhûl ovacıkta yolculuk uzun,
Nefeste saklanır hikmet vü heves.
Denizde köpüren dalgalar iner,
Gümüşe bürünür yıldızlı zamân.
Issızlık bağrımda derinlik biner,
Bir ümîd fısıldar vücûda mekân.
Perdeler çözülür seherle beraber,
Semâya saçılır enginde o nûr.
Yeni bir âleme yol olur her yer,
Ezelden ardınca yükselir meşûr.
Bâdla savrulurken dermansız nefes,
Adımlar sürükler sessiz nişânı.
Göklerin kapısı açılır heves,
Hikmetle gösterir bâkî mekânı.
Çölde kaybolurken susuz adımlar,
Serâbda belirir rahmetin izi.
Derûnumda yanan iştiyâklar var,
Şeblerin bağrında mahfîdir yüzü.
Taşlarda çoğalan sedâdır ansız,
Dilsiz bir çığlığa karışır da bâd.
Uzakta beliren alâmet sensiz,
Derinlik bağrında yanar,yanar ad.
Uçsuz vadilerde nefesler susar,
Kumlarla sürükler esrarlı nağme.
Bozkırda gizlenen çığlıklar basar,
Sönmüş gönülle üfler bir rahme.
Ay ince bir ışık deler zulmeti,
Dağların taşında yolum kaybolur.
Sînemde uyanır şûle niyeti,
Perde aralanır fecr ile solur.
Uzak topraklarda açarken çiçek,
Kokusuz solarken rengi de solar.
Derûnumda gizli iştiyâk gerçek,
Menzilde beliren seherle çağlar.
Bir damla gözyaşı süzülür yana,
Şeblere bırakır gizli bir nişân.
Benliğimde doğar ışıklı cânâ,
Seherin türküsü ruhuma girân.
Dağların doruğu sislerle dolar,
Aks-i sedâ savrulur kayalardan.
Canımda parlayan arzular solar,
Menzilde doğarak kul çağrısından.
Sürûrla uyanır çimenli vâdî,
Yaprakta gizlenir hikmetin sesi.
Bir nefes açılır bahârın şâdî,
Semâda parlayan ilâhî aksi.
Çölde savrulurken kum ile izler,
Karışır hayale nice hatıra.
Fısıldar derinden ezelî sözler,
Kalır âşinâya bir ince şîrâ.
Karanlık içinde sönmez kandîl,
Titreyen alevi gözlerde yanar.
Âvâre seyyaha bir yol olur dil,
Fecirde açılır sırlarla bahâr.
Issız han içinde oturur derviş,
Dilinde zikr ile gönlüne şifâ.
Yorgun nefesleri Hak’la hemhîş,
Kalbine saçılır nûr-ı’u edâ.
Kör kuyulardan ses duyulur ânî,
Derinlerden yükselir,meçhûl nidâ.
Sahrâda yankılan aşkın nişânı,
Her adım işaret eder hay Hudâ.
Geceler çökünce yıldızla parlar,
Semâya dökülür ezelî cevher.
Sükûtun bağrında sırlar saklanır,
Dervişe görünür esrarlı rehber.
Taşlarda çözülen ketm-i hakâyık,
Her izde gizlenir işaret ince.
Serâbda yitiren yolcuya lâyik,
Nefeste saklanan bir sözce yüce.
Şebler içinde bir mum yanar hâlâ,
Gölgesi dokunur duvarda ince.
İçinde gizlenen hikmet-i Mevlâ,
Döker de rahmeti gönlümce süce.
Denizler kabarır gece ortası,
Yıldırım çakarak perdeleri yırtar.
Semâdan inerek Hak’ fısıltısı,
Kalbe sır işleyip hakîkat artar.
Çölüde birden kandîl göründü uzak,
Nûrla aydınlar yolcunun hâlini.
Ansızın doldurdu fecr-i müştak,
Gösterdi kuluna rahm mecâlini.
Kayaların ardı açılır ansız,
Bir pınar dökülür berrak ve lütuf.
Susuz seyyahlara devâdır kansız,
Her damla beslerdir kalb ile latîf.
Şafakla gökyüzü rengârenk solar,
Karanlık ardınca çekilir perde.
Kalbime işleyen hakîkat dolar,
Yol olur seyyaha ezelî yerde.
Kervansız çölde de izler görünür,
Tozlarda savrulur yorgun seyyâh.
Nefesle uyanan sırlar bilinir,
Aşkıdır olur yolcunun ebedî gâh.
Ay doğar ufuktan, parlar gecede,
Seyr eder derinde sükûtla âlem.
Kalbe dokunur işaret hecede,
Her mısra yazılır ebedle kalem.
Sahrâda yankılan çığlıklar donar,
Sessizlik örtünür yolların üstü.
Bir nur işaretle gönüller yanar,
Hak’ ile birleşir seyyahın hüsnü.
Pervâne dönerken mum etrafında,
Ateşle bütünler sevdayı candan.
Yanmakla bulur da vuslat kapında,
Ömrünü tüketir aşk ile handan.
Zamânın koynunda saklıdır sırlar,
Perdeler ardında görünmez cevher.
Gönlüne eğilen hakîkat çağlar,
Yolcuya işaret eder de rehber.
Bir sed çekilir de ardınca göğe,
Açılır menziller Hak ile birden.
Gözler açılırken esrârla söğe,
Kalbime doğar da nur ile serden.
Şeb içinde titrer ince bir nağme,
Dudakta dolaşır zikr ile yanar.
Sadrımda gizlenen ebedî ilhâm,
Sûretle görünür hakîkat donar.
Beyâb ortasında oturur garîb,
Sadrında saklıdır nâra-yı aşkın.
Ne hâne ne sığınak, kalbi tarîb,
Gönlünde uyanır dermanı Hak’ın.
Taşların yüzünde nakş olur nakşî,
Sırra erdirir de dervîşin nazar.
Bir işaret olur satırlardaki,
Söze dökülürken bâtından azar.
Yıldızlar dökülür şeb ortasında,
Her biri işaret yolları aydın.
Sevda kıvılcımı can ortasında,
Meçhûl menzillere açılır zîrîn.
Şûle düşer gönül defterin ara,
Her satır yanar da sırra bürünür.
Zikrin nağmeleri işlenir nâra,
Kalpte parladıkça perde çözülür.
Bir çınar gölgesi uzar sahrâya,
Serinlik getirir susuz nefese.
Sevda kök salar da derin dünyâya,
Seyyahı çağırır sonsuz hevesle.
Pervâz eden kuşlar göğe yükselir,
Kanadında taşır gizli bir mânâ.
Ufuktan işaret semâya gelir,
Sır olur yolcuya fısıltı cânâ.
Zemîn ile gökler birleşir birden,
Kopar perdelerden nûrun akışı.
Kalbimde açılır hakîkat serden,
Sadrımda çağlayan ebedî akış.
Issız dağ başında çoban feryâdı,
Sükût içinde bir ahenk bırakır.
Yankılar arada gizli murâdı,
Âşık gönüllerde aşkı yakarır.
Seherle beraber gül açar tâze,
Kokusun yayarak semâya kadar.
Sevda işlenerek sır olur sözde,
Ateşle yazılır ebedî defter.
Çölde yürür iken yollar görünmez,
Her iz savrulur kumlarda kaybolur.
Lâkin bir işaret asla sönülmez,
Nûruyla yoluma ebedî dolur.
Kaynak suyu gibi söylenir sözler,
Her damlası devâ gönüller için.
Âvâzla işaret edilen özler,
Hak yolunu bulur sabr ile geçin.
Zamânın derûnu gizli hazîne,
Arayan gönüle olur âşikâr.
Kalbinde yanarak yol bulan yine,
Bir işaret alır Hak’tan her bahâr.
Serâb ardı sıra yürüyen yolcu,
Kaybolsa da yine ışığa gider.
Meçhûl menzillerin işareti bu,
Her nefes içinde sır ile biter.
Şûleyle yanarken mumun çevresi,
Küllerle örtülür geçmişin izi.
Derûnda saklanır ebedî sesi,
Kalbimde işleyen hakîkat sözü.
Dağların doruğu sis ile sarar,
Yolların üstüne gölgeyi salar.
Her taşta işaret gizlice yanar,
Kalbe nakşolunan ezel hatıra.
Şafak sökünce de perde çözülür,
Semâya saçılır rahmetin nûru.
Yüreğe doğarak esrâr sezilir,
Her nefes işaret eder huzûru.
Yankılar çarpınca boş kayalara,
Bir sedâ dolaşır sahralar boyu.
Söz düşer gizlice gönül deftere,
Sır ile yazılır aşkın hikâyı.
Bir kuyu derûnî karanlık dolar,
Dipsizliğin sesi sükûtla çağlar.
Lâkin içinde de işaret solar,
Gönlümde açılır ezelî bağlar.
Meçhûl izler ile sürüklenirken,
Seyyahın ayağı yorulup titrer.
Her adım ardında sırlar belirken,
Nûr ile görünür Hak’tan işaret.
Göçer kervanların çan sesi uzak,
Yollara saçılır ince bir nâğme.
Ardında kalanlar olur da susak,
Sırları ararlar menzile tâbe.
Yıldızlar dökülür göklerden ânî,
Kandîl gibi parlar yolcular için.
Bir nefes işaret fısıldar câni,
Kalbine açılır hakîkat seçin.
Şeb içinde titrer yorgun seyyâhın,
Adımlar düşer de izlere kayar.
Derûnuna dolar sırlarla râhın,
Hak’la birleşerek yolunu duyar.
Gölgesiz çölde bir ağaç görünür,
Kökünde saklıdır binlerce hikmet.
Serinlik getirir, rûhunu sunar,
Her dalda işaret, her yaprak ibret.
Ay doğar semâdan, gümüşle dolar,
Karanlık içinde yoluma ışık.
Gönlümde parlayan işaret solar,
Hak’tan gelen nefes gösterir âşık.
Sisler ardı sıra yolumda açar,
Görünür menziller uzak ufukta.
Her perde işaret sır ile saçar,
Kalbime kazınır ebedî noktâ.
Pervâne dönerken mum ışığında,
Ateşle yanarak aşkını bulur.
Her kül işlenerek Hak kapısında,
Seyyahın yolunu işaret olur.
Kayadan sızarak dökülen sular,
Susuz yüreğime devâdır derin.
Bir nefes işaret gönlümü sarar,
Hak’la birleşerek rahmete erir.
Sahrâda yürüyen seyyâh yorulur,
Lâkin kalbinde nur yanmaya devam.
Her perde açılır sır ile dolur,
Hak’la birleşerek ebedî selâm.
Gökyüzü rengini değiştirirken,
Gözlerim açılır işaretlere.
Her nefes içinde sırlar belirken,
Kalbime doğarak rahmet iner de.
Bir nefes açılır gece ortası,
Yıldızla birleşir hakîkat yolu.
Kalbime kazınır rahmetin sesi,
Ezelden işlenir gönül defteri.
Bir damla kan gibi düşer toprağa,
Yeşerir çorakla bâğ-ı visâl.
Şeb-i hicrân yanar gönlün ocağa,
Uyanır kalplerde nûr-ı cemâl.
Gece perdesini seher yırtarken,
Süzülür semâya şûle-i aşk.
Dîde-i giryânla âhım artarken,
Görünür ufukta hakîkat başka.
Taşlarda yankılan âvâze-i derd,
Kuyudan yükselir sır dolu sesler.
Âteş-i hicrânla sinemde bir ferd,
Visâle işaret fısıldar heceler.
Serâbın ardında yanılır seyyâh,
Yolları aldatır çölün hayâli.
Fakat gönül duyar gizlice felâh,
Perdeden görünür kudret kemâli.
Ay şeb-i yeldâda kandîl misâl,
Gecenin koynunu nûra boyar.
Sîneye işlenir aşkın hayâl,
Kalemi yazılmaz sırlarla duyar.
Sahrâda savrulan seyyâhın izi,
Rüzgârla kaybolur, kayadan geçer.
Feryâd-ı âh olur gönlümün sözü,
Her taşta derdimin nakşını biçer.
Kuş gibi yükselir ârzû sefîni,
Kanadın titrer de göğe süzülür.
Ateş-i derd ile yanar sinemi,
Bir şûle düşerek kalbe sümbülür.
Karanlık içre bir parıltı yanar,
Yıldız misâliyle gönle düşüver.
Âşıkın gözünde yaşlar uyanar,
Seherle açılır sırların defter.
Çölde tükenirken seyyâhın demi,
Her nefes âh ile kumlara gömül.
Âteşle kavrulur sinemin kemi,
Bir damla rahmete secdeye bürün.
Deniz ortasında doğarken şafak,
Dalgalar susturur şeb-i hicrânı.
Sîneye düşerken rahmetten bir hak,
Açılır gönüller bâğ-ı cinânı.
Sisler ardı sıra dağlara çöker,
Gölgelere gizlenir sır dolu nâm.
Âşıkın gönlünde ateşler söyler,
Hicrânın içre de saklanır devâm.
Bir çerağ yanarken derûnum dolar,
Mecnûn misâliyle dağlara düşer.
Âteş-i aşk ile külüm de parlar,
Sırlara işlenir gözyaşı seher.
Şafakta renklenir târ u mâhın rû,
Sevda ile yoğrulur cân u cihân.
Âhımın içinde gizli bir nühû,
Göklere yükselir aşk ile îmân.
Ay doğar semâda gümüşten tacı,
Geceyi nûr ile süsler de akar.
Âşıkın kalbine aşkın ilâcı,
Seherde rahmetle sırlarla çıkar.
Gökyüzü açılır seherle birden,
Perdeler çözülür nûr-u safâya.
Âteşle yanarken gönlüm derinden,
Yol bulur sükûnla Hak’tan vefâya.
Şeb-i yeldâ geçer şûleyle yanar,
Gözümün yaşları inciler dizer.
Cân içre gizlenen sırlar uyanır,
Hakîkat defteri seherle yazar.
Bir damla gözyaşı düşer de yana,
Ateşle yoğrulur aşkın ocağı.
Âşıkın kalbine düşerken sana,
Visâl ile açar rahmet bu bağı.
Aşkın ateşinde tüter her nefes,
Bütün âlemlerden silinir izim.
Hak’la birleşince kalır tek heves,
Ebed kapısında bulunur yüzüm.
Fatih Dişbudak
5.0
100% (4)