1
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
154
Okunma

Ne feryâd eylesin bu dil-i zâr, işitmedi kimse sitemkârını,
Felek döner cefâyla hemân, kırar gönülün her târını.
Yanar sinemde ateş-i hicrân, döker gözümden revân-ı kan,
Nasîbime yazılmış imiş, görmedim ben safâ yârını.
Dedim ki dosttur ol bî-vefâ, sarıldım aşkına bir edâ,
Vefâsı kalmadı dünyâda, yitirdim her bahârını.
Ne demdir bu cefâ-yı dehrin, ne gamdır bu füsûn-ı şehrin,
Kapanmaz artık yârin zehrin, içirdin her şarârını.
Gönül gamınla mest ü harâb, figânın âlemi bürüyâb,
Diyâr-ı sabrda kalmaz cevâb, Hakk bilir hem kararını.
Yâr oldun derd ile mihnette, cihân döndü kahır niyette,
Fatih-î sabr ile hikmette, bulmadı hiç bahârını.
Fatih Dişbudak
“Gönül Kimdir Ki”
1. Beyit
Ne feryâd eylesin bu dil-i zâr, işitmedi kimse sitemkârını,
Felek döner cefâyla hemân, gör ki kırdı gönül-târını.
Açıklama
Burada “dil-i zâr” (inleyen gönül)
Aşık, feryad eder ama sesini duyan yoktur çünkü dünya sağırdır, felek ise zalimdir.
“Gönül-târı” (gönül teli) ifadesiyle, sazın telleri gibi kalbin titrediğini ima eder.
Feleğin elinden çıkan her nasip, bir teli daha koparır.
Bu beyitte aşıkla felek arasında kadim düşmanlık işlenmiştir.
2. Beyit
Yanar sinemde ateş-i hicrân, döker gözümden revân-ı kan,
Nasîbime yazılmış imiş, görmedim ben safâ yârını.
Açıklama
Hicran (ayrılık) ateşi,
Ayrılığın ateşi kalbi yakar, gözden kanlı yaşlar dökülür.
“Revân-ı kan” yani “akan kan” ifadesi, gözyaşının kan gibi yakıcı olduğunu anlatır.
Âşık, kadere razıdır ama yine de yakınır: “Benim nasibim gam imiş, sefa (mutluluk) bana yazılmamış.”
Bu, rıza ve isyanın iç içe geçtiği o hâli anlatır.
3. Beyit
Dedim ki dosttur ol bî-vefâ, sarıldım aşkına bir edâ,
Vefâsı kalmadı dünyâda, yitirdim herbahârını.
Açıklama
Burada “bî-vefâ” (vefasız sevgili) hem beşerî hem ilahî sevgiliyi temsil eder.
Âşık, dostun vefasızlığını bile “dostluk” sanır; çünkü aşk, yanılmayı bile kutsal sayar.
“Herbahârını yitirdim” ifadesi, hayatın tüm baharlarını, yani gençliğini, umudunu yitirmek anlamındadır.
Bu beyitte aşkın kör edici teslimiyeti dile gelir: sevilmese de sevmekten vazgeçmeyen gönül.
4. Beyit
Ne demdir bu cefâ-yı dehrin, ne gamdır bu füsûn-ı şehrin,
Kapanmaz artık yârin zehrin, içirdin her şarârını.
Açıklama
“Cefâ-yı dehr” (zamanın eziyeti) ve “füsûn-ı şehr” (dünyanın büyüsü) — iki eski düşman.
Dünyanın cazibesine kapılan insanın, sevgilinin zehrini içtiğini söyler.
Buradaki “zehr” (zehir) hem aşkın acısıdır hem de ilahî sınavın sembolüdür.
Âşık, zehri dahi bal gibi içmiştir; çünkü aşk, acıyı bile kutsal kılar.
Bu beyitte acıya rıza, hatta zehri içmekten zevk alma teması belirgindir.
5. Beyit
Gönül gamınla mest ü harâb, figânın âlemi bürüyâb,
Diyâr-ı sabrda kalmaz cevâb, Hakk bilir hem kararını.
Açıklama
Burada “mest ü harâb” ifadesi, tasavvufî anlamda “aşk sarhoşluğu ve yokluk hâli”ni anlatır.
Gönül o kadar yanmıştır ki, artık sabır bile cevap vermez hâle gelmiştir.
Âşık, hükmü Hakk’a bırakır: çünkü aşkın sonunda söz kalmaz, sadece teslimiyet.
6. Beyit
Yâr oldun derd ile mihnette, cihân döndü kahır niyette,
Fatih-î sabr ile hikmette, bulmadı hiç bahârını.
Açıklama
Son beyitte ölüm vurgusu vardır.
Aşık, ömrü boyunca derdine yâr olmuş, mihnete dost kalmıştır.
Fakat dünya ona düşmandır — “kahır niyetlidir.”
“Dâr” burada hem ev hem de ilahî sığınak anlamındadır.
Yani, “ölürsen bile huzur bulamayacaksın” demektir.
Bu, Aşkın en trajik temasıdır: aşkın bedeli sonsuz acıdır, ama o acıdan başka huzur da yoktur.
Fatih Dişbudak
5.0
100% (4)