0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
118
Okunma
ruhum ölü, siz öldürdünüz,
sokaklarda yankısı kalmış bir ad gibi,
adım geçmiyor artık içimde, sadece sessizlik.
gözlerimden düşen her ışık bir veda,
ellerinizin izi soğuk bir harita gibi,
nereden girdiniz, hangi kapıdan çıktınız bilmem.
sevgi dedikleriniz kırılmış bir ayna,
parçalarımı toplarken ellerim kanadı,
sesim artık yalnızca gövdemin içinde çalınan bir zil.
her gece bir mezar kazıyorum omuzlarımda,
uykularımda bile sizden kaçıyor benliğim;
ay ışığı bile ağır, yıldızlar gönülsüz.
sözleriniz çiğnedi ruhumun bahçesini,
çiçekler soldu, toprak çatladı altında,
çığlıklarım bir kuyuya düştü, yankı bile terk etti.
gülüşleriniz zehirli bir şarap gibiydi,
ısırdıkça acıydı, kokusu unutulmaz;
dost denen elleriniz saplandı sırtıma, soğuk bir bıçak gibi.
orada, göğsümün altında bir boşluk var,
adını koyamadığım bir keder yutuyor her nefesimi,
eski ben, kırık bir fotoğraf gibi soluk köşede bekliyor.
ama küçük bir umut, kor gibi, hâlâ duruyor —
ölmüş denilen ruhumun altında bir küf,
belki bir sabah güneş yıkarsa tozu, uyanır yeniden.
uyansa da, eskisi gibi olmayacak belki,
yara izleri harita olur, yolunu gösterir bana;
yine sevebilir miyim, yine inanabilir miyim bilmem.
ama biliyorum: her ölüm değildir son,
bazen toprağın içinde saklı kalan tohum sabırdır;
suskunluğun altında bir şarkı bekler, ince bir tel gibi.
5.0
100% (2)