1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
92
Okunma

Bankta Kalan
Bir köşede,
takvimlerin unuttuğu bir gündü.
Mevsimin hangi ayda,
günün hangi saatte
olduğunu kimse bilmiyordu.
Park, zamanı kendine saklayan
bir boşluk gibiydi.
İki kişi, yan yana
bir bankta oturmuştu.
Bir süre konuşmadılar.
Sessizlik, üzerlerine örülmüş
bir battaniye gibi ağırdı.
Kadın, çantasından çıkardığı
sigarayı dudaklarına götürmüş;
çakmağın cılız sesi, sessizliğe
küçük bir bıçak gibi saplanmıştı.
Duman, ağır ağır yükselip
dalların arasına sıkışıyor,
sonra birden dağılıyordu.
Sanki, söylenemeyen bütün cümlelerin görünmez bedeni
havada asılı kalıyor
ve rüzgârla parçalanıyordu.
Adam, ayakkabısının ucuyla yere gömülmüş paslı bir çiviyi yokluyor,
çivi ise çıkmak istemiyordu.
Yıllardır orada unutulmuş,
toprağın içine gömülmüş
bir yara gibiydi.
Yapraklar, rüzgârın ağzında hışırdıyordu.
Park, sanki onlara
tanıklık etmek istemiyor,
her şeyi rüzgâra fısıldıyor
ve onları dinlememek için
her şeyi rüzgâra yüklüyordu.
Yaprakların uğultusu,
iki kalbin yavaş yavaş
kendinden kopuşunu
gizlemeye çalışıyordu.
İşte orada,
bir köşede,
takvimlerin unuttuğu o günde,
iki sevgili, son kez
yan yana oturmuştu.
Bankın demir kollarında pas birikmişti.
Binlerce oturuşun izi saklıydı içinde.
Onları tutmak istemeyen bir tahta yorgunluğu vardı.
Onlarınkisi,
belki de kimsenin görmeyeceği
son iz olmuştu.
Aralarındaki sessizlik,
ince bir cam gibi kırılmaya hazırdı.
Ama hiç kimse
dokunmaya cesaret edemiyordu.
Ayrılışları,
söylenmemiş bir cümlenin içinde
asılı kalmıştı.
Dudakların kenarında
takılı kalmış bir harf,
boğaza inmeyen bir nefes gibiydi.
Her biri,
ağızdan çıkmayan bir itirafın
ağırlığını taşımıştı.
O cümle,
tamamlanmayacak bir noktalama
işareti gibi havada sallanıyordu.
Ne bir nokta koyabiliyorlardı,
ne de bir virgülle
nefes alabiliyorlardı.
Bir ünlem olmayı denemedi,
bir soru işaretine dönüşmedi.
Sadece boşlukta asılı kalan,
yarıda bırakılmış
bir üç nokta gibiydiler.
Ve sonra, zaman
kendiliğinden çekilip gitmiş gibi,
park tekrar yalnız kalmıştı.
İkisi de kalkmış,
adımları farklı yönlere savrulmuştu.
Birbirlerini bırakmak için değil,
kendi gölgelerini
bulmak için yürümüşlerdi.
Kadın, geriye dönüp bakmadan
sigarasını çantasına geri koymuştu.
Adam, çiviyi
bir kez daha yoklayıp
yerine bırakmıştı.
İşte böyle bitmişti her şey:
Ne tamamen söylenmiş
ne de tamamen susulmuş
bir hikâye.
Sadece bir köşede,
zamanın unuttuğu bir günde,
iki sevgilinin geride bıraktığı,
havada asılı
bir sessizlik kalmıştı.
19.08.2025 / 15.15
Gökçe KIZILDEMİR
5.0
100% (4)