0
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
109
Okunma

Sıcak.
Öyle bir sıcak ki,
Gölge bile kavruluyor taşların üstünde.
Zaman eriyor asfaltta,
Bir su birikintisi gibi buharlaşıyor,
Geriye sadece tuzlu bir hüzün kalıyor.
Sokaklar boş.
Cırcır böcekleri bile sustu öğle vakti.
Bir uyku sarhoşluğu çökmüş pencerelere.
Perdeler hareketsiz,
Rüzgar, uzak dağlarda nefesini tutmuş bekliyor.
Toprak çatlıyor susuzluktan.
Her çatlak, geçmiş bir yağmurun özlemini fısıldıyor köklere.
Ağaçlar, yapraklarını soldurmuş,
Yeşil bir hatıra gibi tutunuyor dallara.
Her bir yaprak, bir veda mektubu sanki yaza.
Günler uzuyor, sonsuz gibi.
Güneş batmayı unutmuş ufukta.
Her akşam, aynı kızıl hüznü boyuyor bulutları.
Kuşların kanatları ağır,
Göç vakti gelmeden önceki o ağır bekleyiş.
Ve içimde...
İçimde de bir Ağustos kuruyor.
Duygular kum gibi kaygan,
Sıcak bir rüzgarla savruluyor gözlerimden.
Ne tam bitiyor yaz, ne başlıyor sonbahar.
Sıkışmışım arada,
Bir limanda kalmış gemi gibi,
Rüzgar bekliyorum.
Herhangi bir rüzgar.
Geceler bile sıcak.
Yıldızlar terliyor karanlıkta.
Ay, solgun bir gümüş tabak,
Serinlik vaat ediyor boşuna.
Düşler bile bunalmış,
Kıyıya vurmuş deniz yıldızları gibi hareketsiz.
Bu Ağustos...
Bu kavurucu, bu durgun, bu bekleyiş dolu an...
Zamanın kendisi de soluyor,
Sessizce, derinden,
Bir sonraki nefesi için hazırlanırken.
5.0
100% (3)