2
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
108
Okunma

Gök kurşuni bir yorganı çekmiş üstüne,
Rüzgâr, ıslak yaprakların matemini tutar.
Sokaklar, yalnızlığa bürünmüş,
Bir eski fotoğrafın sararmış hüznü kadar...
Sis, boğuk bir nefes gibi çöker şehre,
Camlar buğulu, yürekler puslu.
Zaman, yaprak döken bir ağaç misali,
Usul usul dökülür avuçlarından.
Yağmur, ince ince bir telaşla düşer,
Sokak lambalarının solgun ışığına.
Her damla, bir hatırayı yıkar toprağa,
Ve toprak, rutubet kokan bir kitap gibi,
Okur geçmiş günleri...
Sen, bir sonbahar akşamı gibi içime girdin,
Kasım kadar ağır, hüzün kadar derin.
Ellerim cebimde, yürürüm bu ıslak kaldırımlarda,
Rüzgâra karışan nefesim, bir duman olup uçar.
Belki de Kasım, bir vedanın adıdır,
Sarı yaprakların fısıldadığı.
Gidenin ardından söylenen,
Issız bir türküdür, yarım kalan...
Ama bilirim;
Her son, yeni bir başlangıçtır aslında.
Toprak, bu yaprakları nasıl bağrına basarsa,
Ben de öyle sararım hüznümü.
Ve beklerim;
O karlı, beyaz, tertemiz sabahı...
5.0
100% (3)