0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
273
Okunma

Sabırla başladık biz bu yola,
Rüzgâr yüzümüzü tırmalıyordu,
Karanlık, gözlerimize eğiliyordu
Ama biz, geceyi değil, içimizdeki ateşi dinliyorduk...
Her adım, bir geçmişin gölgesi,
Her susuş, içimizde yankılanan bir çığlık,
Ve her duvar,
Zamanla yıkılmak için örülmüştü...
Cahillerin şamatası kulaklarımıza vursa da,
Kulaklarımızı değil, kalbimizi mühürledik.
Çünkü bilirdik:
Sesler geçiciydi, ama anlam sürekli...
Yolun virajları vardı evet,
Her virajda bir umut gömdük,
Her düşüşte yeniden ayağa kalkmayı öğrendik.
Çünkü bu yol,
Vazgeçenlerin değil,
Yanarak yürüyenlerin yoluydu...
Bir kıvılcım yandı içimde,
Küçüktü belki önce,
Ama bir düşün,
Bir kıvılcım, bir ormanı tutuşturur bazen.
Ben de tutuştum.
Ama kül olmadım.
Alev oldum, ışık oldum.
Karanlıkla savaşmak için doğdum...
Her gecede bir anlam aradım,
Ve her sabah yeniden sorguladım:
"Bu çaba neden?",
"Bu yara niçin hâlâ açık?",
Ama bil ki,
Cevaplar hep o acı soruların içinde gizliydi...
Ey dağların ardındaki büyük soluk,
Ey kavuşmak için yanıp tutuşan hakikat,
Ben seni bildim,
Ve senin uğruna kendi cehaletimle savaştım...
Eylemlerim suskunluğa sığmaz oldu,
Her hareketim bir karanlığı deldi,
Çünkü biliyordum,
İnançla atılan her adım,
Bir çağın yönünü değiştirir...
Kendimi kurban etmeyeceğim,
Kendimi hakikatle var edeceğim.
Ne bağıran kalabalıklar durdurabilir beni,
Ne de alkış bekleyen maskeler.
Ben, kendi iç sesimin peşindeyim...
Duygularımın doruğunda bir yangın var,
İnce bir sızıdan doğan alevler gibi,
Beni yakıyor, ama eritip yok etmiyor.
Beni yoğuruyor.
Kendime benzetiyor...
Ve ben diyorum ki:
Bir insan, kendi duygularından yükselmeden,
Gerçek bir ışık olamaz başkasına...
Ben yükseldim,
Acıyla, sabırla, isyanla…
Ama en çok da inatla.
Çünkü inat,
Bazen bir hakikatin en keskin kılıcıdır...
Dünya karardı,
Gözler karardı,
Ama biz karanlığa bakıp aydınlık arayanlardık.
Biz, bir meşalenin etrafında toplanan gölgeler değil,
O meşalenin ta kendisiydik...
Ve dedik ki:
"Her düşüş, bir dua gibi kabule erer."
"Her yara, hakikatin izini taşır."
Ve biz o izleri süren izcileriz.
İz değil, iz bırakanız...
Karanlıkla konuşmayı öğrendik,
Ve her sessizliği bir çığlıkla yanıtladık.
Çünkü sessizlik, bazen en büyük ihanettir...
İşte biz bu ihanete karşı,
Her sözümüzü bir yumruk gibi savurduk,
Ama yumruğumuz nefretle değil,
Bilgiyle, vicdanla, umutla doluydu...
Ağlayan bir çocuğun gözyaşıyla,
Aç kalan bir annenin sessizliğiyle,
Talan edilen bir doğanın feryadıyla,
Ve yitirilen vicdanların ardından gelen isyanla,
Biz, bu yola sabırla değil,
Direnişle başladık...
Direndik…
Bir kurşun gibi her karanlığa saplandık,
Her geceyi delik deşik ettik.
Ve her delikten bir umut ışığı sızdı...
Ey karanlık,
Sen de biliyorsun,
Biz seni yok etmek için doğmadık,
Ama senin içinde kaybolmamak için yandık...
İçimizdeki ateş sustu mu sanıyorsun?
Hayır!
O, şimdi bir evreni aydınlatan meşale oldu.
Ve o meşale,
Her adımda yeni bir anlamı yakıyor...
Bir kalbin derinliğinden çıkan o kıvılcım,
Artık bir halkın vicdanında yanıyor.
Ve biz, o halkın susmayan sesi olduk.
Kendi içimize baktık önce,
Kendimize karşı dürüst olduk.
Çünkü dışardaki karanlık,
İçimizde aydınlanmadan yok olmazdı...
Her geceye "merhaba" dedik,
Her veda, bir başlangıcın habercisiydi.
Ve her ayrılık,
Birleşmenin çığlığıydı aslında...
Şimdi soruyorum sana ey insan:
Kaç kez yandın ama yok olmadın?
Kaç kez düştün ama kalkmayı seçtin?
Kaç kez sustun ama içinde çığlıklar yankılandı?
İşte bu soruların cevabında başlıyor insanlık...
Gözlerin dolarsa,
Boşuna değil.
Çünkü bu şiir,
Senin içinde saklı kalan yangının sesidir...
Bu ses,
Bir kavganın değil,
Bir direnişin yansımasıdır.
Bir yok edişin değil,
Bir var oluşun haykırışıdır...
Ve biz,
Karanlığı yırtmak için değil,
Kendimize ışık olmak için yürürken,
Yolun kendisini bir anlam haline getirdik.
Bu yol,
Gidilecek yer değildir sadece,
Bu yol,
Seninle beraber değişecek zamandır...
Erol Kekeç/11.07.2025/Sancaktepe/İST