1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
376
Okunma

Uyan ey millet!
Her sabah yeni bir kayıpla açılıyor gözlerimiz.
Her gün bir değer daha sönüyor, her sabah bir fazilet daha ölüyor.
Vefa yok, haya yok, merhamet can çekişiyor sokak başlarında.
Ve sen hâlâ uyuyorsun! Serin bir gaflet yorganına sarılmış,
Üstünü örtmüşsün çıkar menfaat ve alışkanlıkla...
Ey milletim, neredesin?
Nerededir ecdadın izinden giden izler?
Nerededir Fatih’in adaletini,
Yavuz’un vakarını taşıyan evlat?
Hani Hira’da inen kelâmı taşıyan o titrek kalp?
Hani namusun için can verir, iffeti için ölen yiğit?
Şimdi bir meta olmuş iffet, pazarlık konusu olmuş haysiyet!
Bir zamanlar minarelerden yankılanan ezanlarla dirilirdik.
Şimdi ezanlar, uykuların derinliğine çarpıp kırılıyor,
Kalplerde yankı bulmuyor, kulaklar taş olmuş, duymuyor.
Sofralar bereketini yitirmiş, dualar âdet olmuş,
Yemek öncesi değil, besmele reklam arası ezberden okunur olmuş...
Ey milletim, sen ki bir vakit mazlumun umudu idin,
Şimdi mazlumu unutan, zalimin yoldaşı oldun farkında olmadan.
Çocukların gözlerinde aydınlık değil karanlık büyüyor.
Her ekran, her köşe, her sokak bir başka çürüme sahnesi.
Zevk ve eğlenceyle oyalanan bir nesil;
Ama oyun bitince neyle yüzleşeceğini bilmeyen bir kalabalık...
Bir millet ki geçmişiyle övünür ama ahlâkıyla ölüyor.
Bir toplum ki bayrağı göğe asar ama alnı yere eğilmiş.
Bir halk ki istiklal marşıyla coşar ama istiklâl ruhunu yitirmiş.
İşte ben bu acının, bu çöküşün, bu sessiz felaketin ağıtçısıyım.
Yalnızım belki ama içimde yanan bir iman koru var.
Yaralanmış bir savaşçıyım, dövüşmekten usanmış değilim,
Yalnız kalmışım ama susmuş değilim...
Çünkü bir milletin kalbi susunca, ölüm fermanı yazılır.
Çünkü bir milletin vicdanı sağırlaşınca, zillet olur kaderi.
Bugün sevinç sandığınız şeyler, aslında derin bir intihardır.
Siz ekran başında gülüp eğlenirken,
Dışarıda bir çocuk yalnızlıktan donuyor,
Bir genç umutsuzluktan tükeniyor,
Bir anne gözyaşını yastığa gizliyor.
Ve siz hâlâ susuyorsunuz!
Ey millet! Unutma:
Her susuş, zalime destektir.
Her vurdumduymazlık, şeytanın eline tutuşturulmuş bir mühürdür.
Ve her terk ettiğin değer, çocuğunun boynuna geçirilmiş bir zincirdir.
Bu zincir kırılmadan, bu gaflet dağılmadan,
Bu millet ne kalkabilir ayağa, ne de tutunabilir yarına.
Ben bu devrin serseri rüzgarında savrulan,
Ama kökü bedir gecesine uzanan bir neferim.
Mehmet Akif gibi haykırıyorum:
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem!”
Ve ekliyorum: Gafleti övemem, ihaneti kabullenemem!
Ey milletim, hangi caddeden geçsem bir yıkıntıya rastlıyorum.
Ama bu yıkıntı taş duvarın değil, kalbin yıkıntısı!
Evler yüksek ama içi bomboş,
Arabalar hızlı ama yollar yitik,
Cüzdanlar dolu ama gönüller iflas etmiş...
Her şey var ama hiç kimse yok!
Görüntü çok, hakikat yok!
Kalabalık bol ama insan eksik!
Kendini tanımayan, değerini bilmeyen,
Hayâsızlığa özgürlük diyen,
İhanete hoşgörüyle bakan bir topluluk olmuşuz.
Ve sonra da “Niçin böyleyiz?” diye soruyoruz...
Ey millet! Bu yokuş çıkılmaz, yönü belli bir yol değil.
Yeter ki silkin, yeter ki uyan,
Yeter ki yine inancına, vicdanına, ahlâkına sarıl.
Kur’an’ı raftan indir, yüreğine yerleştir.
Namazı sadece kıbleye değil, hayata çevir.
Komşunu yine sor, sofranı yine paylaş.
Yalanı terk et, emanete sahip çık.
Çocuklarına öğüt değil, örnek ol...
Ey millet! Hâlâ vakit var.
Yarın geç olabilir ama bugün bir fırsattır.
Bütün kalbimle, bütün hücrelerimle bağırıyorum:
Uyan! Kalk! Diril! Hakk’a yönel!
Çünkü bu uyanış, sadece bir ferdin değil,
Bir milletin kurtuluşu olacaktır...
İşte ben bu haykırışı, bir ağıt olarak yakıyorum.
Küllerinden doğan bir nesil için,
Yıkılan değerlerin arkasından değil,
Yeniden inşa edilecek bir toplumun özlemiyle...
Bu haykırış bir çöküşün değil,
Yeniden doğuşun habercisi olsun diye!
Ey milletim, eğitim dedin, ama neyi öğrettin çocuklara?
Ezberlettiğin formüller içinde vicdan yok, merhamet yok.
Matematik bilen ama insanlığın hesabını yapamayan bir nesil yetişti.
Teknolojiyle büyüyen ama anasını babasını tanımayan,
Bir dokunuşla dünya bilgisine ulaşan ama bir selamı esirgeyen gençler...
İlimden maksat, kalbe nur, akla ölçü kazandırmaktır.
Ama sen ilmi, sadece diplomaya sıkıştırdın.
Şimdi nice profesör var, ahlâkı bir çocuğa bile öğretemeyen.
Nice üniversite var, içinden fazilet çıkmayan.
Ve sen bu çürümeye ’ilerleme’ diyorsun!
İş adamı dedin, işine haram karıştıran,
Sanatçı dedin, sanatla ahlâksızlığı yücelten,
Siyasetçi dedin, halkı değil, cebini düşünen...
İşte toplumun hali! İşte geleceğimizin tablosu!
Kadını metalaştıran, erkeği sorumluluktan uzaklaştıran,
Aileyi sadece reklam malzemesi yapan bir sistem!
Bu sistemde sevgi yok, sadakat yok,
Allah korkusu yok!
Ama her yerde bir gösteri, bir sahne, bir aldatmaca var.
Ve sen ey millet! Bu sahnenin seyircisisin!
Ne sahneyi terk ediyorsun, ne de perdeyi indiriyorsun.
İşte ben bu sahneyi yakmak istiyorum!
Çünkü bu tiyatroda çocuklar ağlıyor, anneler ağlıyor,
Ve biz sadece alkışlıyoruz bu acıyı!
Ey milletim, dökülmeden gözyaşların,
Yıkılmadan temellerin,
Uyan! Çünkü bu son çağrıdır!
Bu ağıt, yanan yüreğimin son isyanıdır!
Yarın, bugünü arayacağın bir gün olabilir.
Ve sen, bu ağıtı duymadığın için
Kendine dahi ağlayacak bir yürek bulamayabilirsin...
Uyan ey millet! Uyan...
Tilhabeşlifilozof/19.05.2025/Sancaktepe/İST
5.0
100% (1)