1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
144
Okunma
Ben,
Yalın ayak bir soyluyum bu yolda.
Ne sarayda doğdum ne de zırhlı laflarla büyüdüm,
Ama her suskunluğun ardında bir volkan gibi taşıdım adaletin yükünü.
İçimden konuşan bir baba sesi var:
“Oğlum kalkacağın yere oturma,
Hak etmediğin yere uğrama,
Oturduğun yerden de kalkma!”
İşte o sözle başladı yolum,
Kırık dökük yokuşlarla örülüydü,
Ve önümdeki haritayı çizen eller değil,
Vicdanımdı, ahlakımdı, alnımdaki terdi...
Soyluluk,
Kanda değil; duruştadır.
Benim soyluluğum dilimde değil, suskunluğumda saklı.
Bir sırtlan sürüsünün dişlerini gösterdiği
Bir çağda, gülüşüm bile bir direniştir...
Soysuzlar giyinirken süslü maskelerini,
Ben kendi yaralarımla barıştım.
Çünkü bir yara,
İnsanı insan yapanın en saf tanığıdır bazen...
Ben,
Ne alkışa muhtacım
Ne de kalabalıklara.
Bir yüreğin dürüst ağırlığı yeter bana.
Yolum taşlıysa şükrederim,
Çünkü çamursuz bir ayak,
Yüzü toprağa değmeyen bir alnın duasına benzemez...
Ve ben…
Koşmak isterim çarığım olmasa da ayaklarımda.
Çünkü çarık aramayanlar
Ayaklarının nasırına söz geçirebilir.
Görüyor musun?
Her köşe başında bir pusu var.
Seni kendine yabancılaştırmak isteyen gözler,
Kendine benzetmek isteyen eller,
Ve seni sen olmaktan çıkarıp,
Kalabalığın ruhsuz şekline sokmak isteyen niyetler...
Ama ben eğilmedim!
Çünkü duruşumun eğildiği her an,
Bir çocuğun hayali yere düşerdi...
Soylu olmak;
Aç kalmak pahasına da olsa rüşveti reddetmektir.
Ve ben aç kalmayı göze aldım,
Bir lokma harama tenezzül etmeden
Bir ömrü, azık niyetine dürüstlükle taşıdım sırtımda.
İşte bu yüzden,
Yaşarken alacağım en büyük ikramiye,
Kendimi kaybetmemiş olmamdır...
Bu dünyada,
Şerefli yaşamak için zengin olmaya gerek yok.
Ama omurgalı kalmak için
Yalnız kalmayı göze almak gerek...
Ve ben çok yalnız kaldım bu yolda.
Ama kendime hiç ihanet etmedim.
Çünkü kendine ihanet eden,
Dostlarına ihanet etmeye ilk adımını atmıştır çoktan.
Bana sırt döndüler bazen.
Yalanı yücelttiler,
Gerçeği ayaklar altına aldılar.
Ama ben sustum.
Sustum ki, sesim çığlığa dönüşmesin...
Sustum ki,
Zaman sabrı anlayacak kadar olgunlaşsın.
Beni kandırmak istediler.
Ucuz zaferler sundular önüme.
Ama ben bilirim,
Bir savaşın şerefi, kazanılan zaferde değil,
Nasıl savaştığındadır...
Ve ben savaştım.
Her gün kendimle, her gece şeytanla,
Her adımda yorgunluğumla...
Ama vazgeçmedim.
Bir yaşam koludur bu:
Her halkası başka bir sınav,
Başka bir acı,
Başka bir direnç...
Ben o kolu leke sürmeden tamamlamak isterim.
Çünkü ben buyum.
Çünkü ben böyle koşmak istiyorum.
Birilerinin kahkahalarına karşılık,
Benim sessiz direnişim bir haykırış gibidir...
Ey zaman!
Senin hızına yetişemem belki,
Ama onuruma çamur sıçratmazsın.
Çünkü ben,
Yavaş ama dik yürümeyi öğrendim.
Çünkü ben,
Bir duruşun gölgesinde büyüdüm...
Gün gelecek,
Her suskunluğun bir sesi olacak.
Ve belki ben o gün bu topraklarda olmayacağım,
Ama bıraktığım izler konuşacak.
Ayaklarım çıplaktı belki ama yolum belliydi.
Ve herkes unutsa da beni,
Vicdan taşıyan biri
Mutlaka bir yerde okuyacak bu mısraları...
Çünkü bu şiir,
Bir adamın suskunluğunda
Bir milletin onurunu anlatır.
Bir kadının direnişinde
Bir medeniyetin köklerini hatırlatır.
Ve bir çocuğun gözyaşında
Yarınların adaletini filizlendirir...
Ben bu yolda,
Sırtımda taş, kalbimde sevda,
Dilimde dua, alnımda secdeyle yürüdüm...
Ve yürümeye devam edeceğim.
Çünkü durmak,
Pes etmektir.
Ve ben pes etmeyi,
Ne çocukluğumda öğrendim,
Ne de hayat bana bunu öğretebildi...
İşte şiirim budur.
Korkuları yenen bu dize dize isyan,
Bir ömrün onurlu yürüyüşüdür.
Ve bu yürüyüş,
Yalnızca yürüyene değil,
Görene, duyana, hissedene
Bir çağrıdır...
Erol Kekeç/18.04.2025/Ümraniye/İST
5.0
100% (2)