1
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
284
Okunma

Evcilik oynuyorlar hâlâ;
Farkında bile değiller…
Birbirlerini seyrediyorlar göz ucuyla,
Aynada son kez bakar gibi yüzlerine…
Bir aksayan taraf, bir düşen kirpik,
Gözde bir çapak…
Çıplak bırakan bir şey yani,
Duvarlarını yıkan…
Bir aralık açıp
Tebessüm eden;
“Mazur gör beni, insanım sonuçta”
diyen…
İşte öyle bir çatlak olmasın duvarlarında diye,
O çapak gibi;
Hemen uzaklaşması gereken
Bir şey el sallamasın oradan…
‘Onlar’ın yanında yüzlerine
Onlardan biri olmadıklarını gösteren
Bir gölge düşmesin diye
Uzun uzun süzüyorlar birbirlerini…
Kapılarını açtıklarında içlerinin,
Nasıl bir insanı yollayacaklar dışarı oradan,
anlamak için…
Ama uymayanlar da var
Bu evcilik oyununa,
O ‘sahte ben’lerle parçalamayan
Gerçeğini…
Ancak rengârenk bir gökkuşağı gibi
Renk renk yanlarına sınır koymak için;
Biri diğerinin bölgesine girmesin,
Saygıda kusur etmesin diye
İncecik çizgilerle ayıran
‘Aynı ben’in çeşit çeşit renklerini…
Tek bir insanda toplayan her birini…
Onlar işte, o oyunu bozanlar…
Çok fena çarpıyorlar yüzlere
Gerçeği…
O, havalı havalı saçlarını savuran;
Her şeyin en son modeli,
En cafcaflısı,
En trendi
Şeylerini ortaya döküp döküp,
Arkadaşlarının yüzlerinde
Hayran hayran seyreden akislerini…
Evcilik oyununu bozmayacak kadar
Ustalıkla yürüyen;
Annesinin topuklu ayakkabılarını giyip de
Düşmekten korkan
Ama hiç belli etmeyen
O küçük kızlar gibi…
İşte onlara sert bir tokat atıyorlar
Rengârenk benleri’yle o hemcinsleri…
O şatafatın içinde,
Narin bir gül gibi mağrur duruyorlar
Bir kıyıda…
En küçük bir çaba sarf etmeden,
Sadece var olarak bile orada;
O duruşlarıyla bile hayata dokunarak,
Küçücük bir bakışa sığdırarak
Sokaktan geçen küskün yüzleri…
En güçlü silahı doğrultuyorlar
O gülünç oyunu oynayanlara…
Aynalarını parçalıyorlar onların,
Hayatı koyuyorlar yerine…
Oyunu bozuyorlar.
5.0
100% (4)