2
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
344
Okunma

Fazladan bir tabak sofrada…
Bir gölge, üzerlerine vuran…
Olmaması gereken fazla şeylerde
Var olup,
Işığı kesen
Hırıltılı nefes;
Tazecik bağırlardan
Engel tanımadan geçen
Nefesleri suçlayan sanki…
Sahiplerini nefes almaktan alıkoyan
nerdeyse…
Yaşlı bir bedenin
Kapladığı o kocaman boşluk…
Mini mini,
Yılların ufaladığı o bedeni
Çevreleyen,
Soğuk soğuk esen o rüzgârı
Ölümün…
“Anne, yemek hazır”
diyen orta yaşlı kadının
Boynu bükük duruşu,
O sınırdan geçemeyeşi bir türlü…
Bedenen içinde olsa da
Boşluğun,
O mini mini bedeni
Annesi yapacak sıcağı
Bulamayıp orada; bir kenarda kalışı…
“Fazladan bir tabak değil o!”
demek istemesi…
“O olmazsa eksik kalır sofra;
Tıpkı sensiz kalırsak
Yarım kalacağımız gibi…”
Komşusundan bahsettiği günleri özlemesi
Annesinin ona…
“Kısırın tuzu fazla kaçmış,
Yeni koltuk takımı çok zevksiz!” dediği,
Anlamsız gelen kendisine
o günlerde…
Şimdi aradığı o anlam olan,
annesine…
Dedikodu denen şeyin bile
Yaşlanınca kazandığı değer;
Onun vasıtasıyla hayata uzanan o el…
“Keşke birini çekiştirse!..” diye düşünüyor kadın…
" Dolu dolu bir öfkeyle;
‘Bir de benim böreğimi beğenmemişti geçenlerde!’ dese,
‘Önümüze getirdiği börek pişmemişti bile…’”
5.0
100% (3)