7
Yorum
31
Beğeni
0,0
Puan
1147
Okunma
ifadesiz sima bugün İstanbul
betonarme yüzünü gösteriyor
deniz gülmüyor
sokak araları hep bir çığlığa açılıyor
her köşede bir kaçak fırın
poşetler dolusu ekmekle yürüyüp giden anneler
eski cumbalı evler daracık bir sükunet
herkesin çok şey bildiği yıllar bunlar ucundan azıcık
bir göğüs geçirme bir vakar sanırsın
herkesler böyle sandığıyla kalıyor
umutla, için için heves
rengarenk bi çakımlık
her su birikintisinde durup bir fotoğraf yapıştırdım
annem ve diğerleri
nasıl da şen şakrak
siyah beyaz
hep öyle kalsa
sevgili gün, ne kadar uzun ve güzelsin
ölmeyi hatırlatan ne varsa aslında sıcak
bir öğle üzeri
çıkarken hayatımızdan konuşkan bir yokuş yukarı
yormak bu kadar kabul edilemez İstanbul’u
böyle karma karışık bir anda
aşktan söz edebilirim belki sever
biri birini
söz edebilirim ayrılığın hınzır sessizliğinden ya da
aç insanlar varken sokaklarda
duvar dipleri tekinsizken
kaç para eder şiir ya da söz
çokça çaresiz ve az tesirsiz
sonra durup annemi anımsadım
bunlar hüzün taşır dedi annem Haydarpaşa’dan
annem hâlâ tren diyor metroya biniyoruz elimizde çantalar yüzümüzde maske
boyuna konuşuyor
anne diyorum yerin altından gidiyoruz (birazcık sus)
öldük mü diye bir telaş gözler fal taşı
hep bir yerlerden bir yerlere taşınıp
dursak bi salise
kaburgalarımıza yük bu yürek
kabus dolu sokakları İstanbul’un
emrine şükür öyle deme günah, diyor annem
ben mi uyduruyorum bu pencere kenarı
yılbaşı çiçeğinden dökülenler neden sustu
sonum anneme benzeyecek kesin
hep kendimle konuşurken
27.12.2020