5
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
843
Okunma

Bir gün gelir, geçersin odana
Kapatırsın kapını dünyaya
Söndürürsün ışıkları
Dizlerini çekersin karnına
Mola verirsin hayata.
Sen yapar mısın bilmem
Ama ben yapıyorum arada.
Farjad’tan, satıe’den
Chopin’den schubert’ten veya
Bir müzik açar koyarım başucuma.
Bu bir toplantıdır aslında
Sen, geçmişin, şimdin ve dünya
Hep bir arada toplanırlar kafanda
Düşünmeye başlarsın.
Gel şimdi beraber mola verelim hayata, gel düşünelim birlikte.
Odama girdim, ışığımı söndürdüm, kapımı kapadım, yatağıma yattım, dizimi karnıma çektim, gözlerimi yumdum, evet, ben hazırım, ya sen?
Başlayalım o hâlde...
"Yeryüzünde ki kitaplarda
Dünyanın öyküsü anlatılır
Hani şu sözgelimi varoluş ve hiçlik
Biyoloji, jeoloji, antropoloji, arkeoloji
Dünyanın bütün yüzleri
Sen kitap okudukça gözlerinin önünden geçiverir birden,
Matruşka gibidir dünya,
İçinden hep yeni dünyalar çıkan,
Zamanın eski sakinleri
İlk yolcular, ilk ayrılıklar, ilk yaşamlar
Ve ilk ölümlerdir onlarınki.
İrilisiyle ufaklısıyla bütün o antik kentler,
Kendine has özel dekarasyonları,
Kendini anlatmak istercesine bir çığlık gibi patlayan sanatları!
Toprağın, havanın, suyun, ateşin, doğanın, gecenin, gündüzün çocukları!
Birbir uyanırlar mezarlarından
Birbir yabancısı oldukları
Şimdinin ruhsuz dünyasına.
Ama korkulacak birşey yok neyseki
Çünkü diri değil, ölü doğuyorlar artık
Onlar yaşadı,
Rüzgâr sesiyle,
Güneşle,
Ay ile,
Sessizlikle,
Yaşadılar sessizce ve öldüler.
İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ve gezegenler gibi,
Kentler, şehirler, uygarlıklar da doğar, büyür ve sonunda ölürler.
Hep tuhafıma giden şey;
Bildiğimiz veya bilmediğimiz birşeye, bizim varolduğumuzu neden kanıtlamak isteriz?
Yüzünü görmediğimiz ve hiçbir zaman da göremeyecek olduğumuz birşeye niçin sesimizi ulaştırmak isteriz?
Sanırım bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
İşte zamanın ilk sakinleride, belki bilerek belki bilmeyerek bize kendi zamanlarının öykülerini bıraktı.
Bizde şimdi adına bilim dediğimiz şey sayesinde, onların öykülerini okuyor öğreniyor ve varolduklarını biliyoruz.
Mola’dayken, yani ışıklar kapalı, dizler karında, hafif bir müzik, gözlerim kapalı, düşünmedeyken, düşünmeye ilk baştan başlarım. Uzun bir yolculuğa çıkmakta diyebiliriz buna, yerinden kıpırdamadan, zihinde yapılan.
Kitaplar bazen bir trendir, yeryüzünde dolaştırır durur seni,
Kitaplar bazen bir uçaktır, gökyüzüne ulaştırır seni,
Kitaplar kitaplar
En mavi, en büyük ve derin okyanuslarda, denizlerde buldurabiilir seni.
Ama bu öyle bir bakımlık gezinti değildir, bir kaç görüntüden ibaret değildir, gördüğün herşeyi tanıtır sana ve tanıştırır seni onlarla.
Bazen kendini bilmem kaçıncı yüzyılda, hangi kabilenin üyeleriyle yerde yemek yerken bulursun,
Bazen kimbilir hangi ormanda gezinir durursun,
Kitaplar kitaplar kitaplar.
Sihire inanır mısınız?
Çoğunuzun hayır dediğini duyar gibiyim.
Eğer öyleyse artık inanabilirsiniz, çünkü evren bir sihir gibi.
Bir anda ortaya çıkan, hani tıpkı şu okus pokus hikayesinde olduğu gibi.
Veya modern bir deyim kullanmak gerekirse; big-bang.
Her yöne yayılan, sayısı tam hesaplanamayan, her birinin kütlesi, boyutu, yapısı birbirinden farklı olan bu muazzam gezegenler. İçinde sonsuz sırlar barındıran, gözlerimize zevk ve yüreklerimize korku salan bu muazzam gezegenler. Bir açmaz değil mi bütün bunlar, merak eden bizler için?
Dünyaya sahne diyebiliriz, zavallı canlılar, düşünceleri olan, idealleri olan, hayalleri olan zavallı canlılar ile dolu olan bir sahne.
Evet, bende bu sahnenin bir parçasıyım, bunun bilincindeyim. Ve evet, bende zavallıyım, bana da yazık !
Doğru, dünya bir kitaptır. İlk önce sayfaları bomboş olan büyük bir kitap. Biz insanlar neler yazmışız meğer bu kitaba, meğer ne kadar da dertliymişiz. Algılarımızla donattık kitabı, yazdık ne varsa. Arı gibi, karınca gibi çalıştık didindik, nakış işler gibi hayatı işledik dünya kitabına. Gidenlerin yerini gelenler aldı ve bu hep böyle sürüp gitti, durmadık hiç. Sahidende anlamaya çalışmadık.
Keman çalıyor biri, biri şiir roman yazıyor, biri araba sürüyor, biri intihar ediyor, biri ağlıyor, biri saltanat sürüyor, biri bir ideal uğrunda mücadele veriyor, biri umudunu kesmiş, gezegenin birinde değişimler gözleniyor, okula gidiyorlar, işe gidiyorlar, pazara, mezara gidiyorlar, dövüşüyorlar, savaşıyorlar, ürüyorlar, geziyorlar, kaybediyorlar, kazandıklarını sanıyorlar, üzülüyorlar, seviniyorlar, bir yerde deprem, bir yerde tsunami, bir yerde yangın, bir yerde fırtına çıkıyor, günler, aylar, yıllar geçiyor, bu hep böyle, hep böyle sürüp gidiyor sürüp gidiyor, ölüyorlar, doğuyorlar, ölüyor doğuyorlar!
Beni yoruyorlar! Yoruyorlar...
Bir düşün kurbanlarıyız biz
Anlık varolan
Bu evren bu zihin
Bilinmezlikle donanan
Hayatı sevmeyen bir insan
Ölmekten korkmalıdır
Çünkü yaşam yaşam değil
Çünkü ölüm ölüm değil.
İnsan aynı anda iki kişi olabilir mi
Birbirinden zıt fikirlerle, inançlarla aynı bedende varolan?
Ama gerçek bir tanedir.
Bana kalırsa ne biri nede diğeri gerçek.
Bilinmezliktir tek gerçek!
Ahhh, konu nerelere geldi bak...
Zor olan şey, sağlığını koruyabilmektir. Akıl sağlığını.
Gözünü yummakla, kulaklarını tıkamakla, gerçeklerden kaçamazsın. Dünya, ölü kokan bir fırın, dünya en büyük yanılgı, en büyük hayâl kırıklığı. Bilinçli olmak, nice ıstırapların uğrağı olmaktır. Ateş gibi yanmaktır ömür boyu. Halbuki arkadaşım, gözlerimi açsam, yerimden kalksam, ışıkları yaksam, biraz olsun diner bu acı. Ama mola henüz bitmedi.
Düşünüyorum, düşünmekten kendimi alamıyorum;
Beni en çok duygulandıran şeylerden biri, üzgün birini görmektir, üzüntüsünde samimi olduğu açık olan. Mesela yaşlı bir kadının, adamın gözlerinden akan yaş bilsen nasıl yaralar beni. Mesela ölmüş yavrusunun başından ayrılmayan bir köpek, bir kedi veya başka herhangi bir canlı, nasıl, nasıl yaralar beni! Sevilmemek kadar sevilmekte ne acıdır ama! Yoksulluk, açlık, mahrum kalmak hakettiğinden, umutsuzluk mesela, hayata küsmek, insanın asla unutamayacağı, onu öyle üzen kıran sözler işitmesi, eşitsizlik, gelir ve cinsiyet eşitsizliği, yalnızlık, ama kafa dinlemek için kaçılan yalnızlık değil, kaçmak istedikçe yakalandığın yalnızlık. Beni en çok duygulandıran şeylerden biri, üzgün birini görmektir, üzüntüsünde samimi olduğu açık olan. Elden ne gelir geçip giden zaman karşısında, varolan ölüm karşısında? Hiçbir şey. Koskoca bir hiçbir şey!
Filibeli Ahmet Hilmi’ni şu sözlerini anımsadım birden Amak’ı Hayal adlı eserinden;
( Karşımda Buda Gotama Sakyamuni belirdi. Hazin tebessümü, sararmış çehresiyle " Hiç! Hiç! Hiç! " diyordu. Çok dalgın kaldığımı farkeden bir arkadaş "Yine neyin var" dedi. "Hiç" dedim.)
Elimizde iki hayat iki ölüm var
Beyin ve evren
Ya beynimize evrende yaşamayı, yaşamayı olduğu kadar ölmeyide kabul etmeyi öğreteceğiz yada evren gibi anlam verilemez biri olup çıkacağız. Herkes seçiminde özgür.
Yüreğim kaldırmasada, gönlüm istemesede, aklım onaylamasada ben kabul etmeyi seçiyorum. Bu verilmesi gereken karar çok zor olsada, yapabileceğimiz bir şey yok.
Çözüm ararken çözümün olmadığını buldum. O halde herşeyi oluruna bırakmalı, şu kavanozdan, şu kaçıp kaçıp durduğum moladan artık çıkmalı, çıkıp bir sigara yakmalı..."
24.01.2021
Pazar
Tokat
Saat: 21:50
5.0
100% (8)