5
Yorum
27
Beğeni
5,0
Puan
1201
Okunma

Gölgesinde gül açmış mezar taşının,
Sarılmak kokuyor her zerresi gözyaşının
Gülün rengi akşama karışanda
Bitiyor öyküsü çürümüş yakarışmanın.
Baykuşa gece tünemişse gitme vaktidir
Ayrılmak umudun bir başka mevsimidir
Mezar taşı yıkanırken eski bir yağmurda
Gülün rengi çirkin bir ölümün kırışmış resmidir.
Sevmek yaşında solmuştur tüm güller
Sevmek yaşında hırpalanmış o günler
Bir karış toprakla yetinirken ölünün sonsuzluğu
Mezar taşına her gün ağlar o bakır gökler.
Baş ucundadır hilal, siyahın tam ortasında
Melankolik bir ilahi var yaradılışın tınısında
Değince, anlamak ne fayda, dikene ten
Sevilenin sürgünlüğü var gül terkli mezarlarda.
Çelikten serttir ölüme direnişin setleri
Dile gelir sus ve ateş, toplanırken şafak renkleri
Gülden fermansa hayatın bütün neşeleri
Kim toplayacak şimdi toprak için o yenilmiş cesetleri.
Gülün kabahatidir diriyi hatırlatması bunca
Eksildi rüya, uyandı yaşam geceden boylu boyunca
Kıymeti toprak kokar, kıyameti ertelenir her an
Mezar taşına değen gözden yaşlar boşalınca.
Adı gülmezardır, pencerelerde yaşlanmışlığın
Canı ahuzardır, susmakta yıllanmışlığın
Derin bir kuyudan çekilirken katranlı gözler
Adı unutulmaktır, bir başına bırakılmışlığın.
Şimdi ölmek otuzunda, koyar adama
Daldaki kuş, topraktaki çiçek, sokaktaki âma
Hepsi yürüyorlar gülmezara, vakit sükut
Şimdi ölmek yetmişinde, yine de koyar adama.
Dikenine arlanır, toprağına harlanır gülmezar
Bir beden düşer, bir başka yerde tohum çatlar
Bu devinim kıyamette son bulsa da
Ağıttan umutlar asar boynuna, suskun yolcular.
Nedim KARDAŞ
5.0
100% (9)