8
Yorum
20
Beğeni
5,0
Puan
889
Okunma
beyaz atlılar bulutların karnını yarıp gitti
göklere akan nehir boyunca kanatlandılar
ışığına üşüştü bütün ateş böcekleri
savaş vardı cenk vardı
semada uçan maskeli süvariler küheylanlar
ardınca sıralanan bakışlar vardı
arş istikametine uçup giden melekler
terekesinde götürdükleri gencecik ruhlar vardı
gökyüzü delik deşikti
şafak kırk yerinden vurulmuş
kan revan içinde ağlamayı öğrendiler ilkin
sonra ölümü hece hece okumayı
damla damla düşen şubat yağmuru değil
fecir öncesi yağan son şehidin kanıydı
kayalık tepelerde üç gün üç gece hüküm süren ölümdü
yerden tozlar koparan fırtına
dalga üstüne dalga deniz sallanırken
söylenen türkü çağıltısıydı
bir kahramanlık hikayesindendi gelen sesler
yeşil bir vadiye kelebeklerin uçuşması gibiydi
ıssız geceye son anda yetişen süvariler
alnındaki perçemden tutup çekilen küheylanlar
salınan yeleleri şiddetle esen rüzgara eşti
nicedir sert eser imbatlar bu ülkenin kıyılarına
siyahlar giyinir üzerine sımsıkı
sahillere sevdalı bembeyaz köpükler vurur
yorgun bir düşü taşırlar omuzlarda
la mekan , illa zaman
güneşin doğup battığı yerde başaklar ayazla kavrulmuş
dallar çiçekler gökyüzünü unutmuş
közlenmiş fecri sadık renkleri
çınlayan sesler seherin ufuklarına sinmiş
elem taşıyan tüm ezgiler anaların dilinde pelesenk
alnına binlerce yıldız üşüşmüş göğün
sırf şehidi son kez görebilmek için
kar beyazıyla örtülmüş üstü
düşlerinde umut , gözlerinde nem birikmiş
hem yüzünü örtmüşler hem kara peçeli geceyi
ruhları cesetlerinde hala nefes nefes
gurup uğultularıyla giderken kahramanlar
dudaklarında şahadet yürüdüler
gök kuşağı işlenmiş makberlerine
meleklerden hediye gül kokulu bin kaç fatiha
kaç defa kaç amin fısıldadılar göklere
tekrarladılar ardarda defalarca
redfer
5.0
100% (15)