1
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
2256
Okunma
Çilekeşliği benimsemişti Mehmet Efendi
dünyayı kurtarmadan evvel ,
dünyanın bir ucundaki soluk yüzlü evi kurtaralım gelin ,
sevemediklerimizi sevmeyi deneyelim, gelin,
içimizi kuşatan yoksulluğun askerlerini dağıtalım, gelin
diyordu.
Her şeyi hoş görürdü .
Bize düşen yanmaktır diyordu,
bize düşen sevdalarımıza yanmak...
kaybettiklerimiz için arşivlere koşalım gelin,
gelin yolumuza savrulan karlar
tütmeyen bacaları yakmadan varalım,
yetişelim onlara,
diyordu.
Dize dize akan güzellikler ,
dua dua çoğalıp secdelere dursun,
gelin, diyordu.
Hasat zamanı bugün.
Civanmertlik öldü mü ,
belaları def edeni unuttunuz mu,
tül kadar hafif bir gülümsemeniz de yeter.
Yeter ki gelin,
diyordu.
Sahip olduklarınızdan birer çift de mi yok vermeye.
Ne kutlu kelimeler söyledi Mehmet Efendi
ne kutlu kelimeler…
Koştular koşmasını bilenler çağrıya.
Anneler… ekmek var kapımızda diye
şeydalandı çocuklar.
O ekmekten daha sıcacıktı anneler …
Karanlığa çıkan kapılar açıldı birer birer.
Lambalar yandı ürkek ürkek...
Geceydi ve artık yalnız değildiler.
Sesi gümüş temrenli bir ok olup çocuğun ,
ağdı yedi kat göklere .
Ve razı Olan,
razı oldu.
Ayaza kesen karanlıklarda
meşakkatli yolun faili meçhul anılarıyla
Rahmet uğrayınca mahalleye kapı kapı
Hane hane sevinçlerle aydınlandı yüzleri kimsesizlerin
seccadeler yeşille tanıştı .
ve ağrılara şifalar karıştı .
Ta fecir vaktine dek ,
geldikçe geldiler üçer, beşer.
Sonra , kiminin verilmiş sadakası oldu
kiminin bir gülümsemeydi ancak
verebildiği .
Gece bir tüy kadar hafifti.
karanlık güne ermeden,
Mehmetler düştü yollara birer birer.
Her yer Mehmetlerle doldu
razı Olan ,
razı olmuştu çoktan.
redfer