19
Yorum
72
Beğeni
0,0
Puan
3535
Okunma
Ben o gün Pesan’da boğuldum İsmail
altıncı çakramı suya
üçüncü gözümü kuma buladım
çivit mavisi olmuşken bedenim
iadeli taahhütlü geri gönderildi ruhum.
Ve defolu bir gökyüzüne yamalık oldum.
Bazı yüzleri sevmekten
bazı gözlerin nefretinden döndüm İsmail
tabağın içindeki humusa bandım
bir lokma ekmeğimi
etim ney butum neydi de ?
yüklendim bunca şeyi.
Diye diye söylendim ezilmiş nohutlara.
Çünkü bildim; nohutların anlama hacmi herkesten iri.
İmkânlı bir muhabbetten
imansız bir göçe de taşındım İsmail
anladım;
akşamın ve ayağın aksaklığına bağlıydı hayat
dilim topal bir bekçi
sus ihtarı vermişken kulaklarıma
karışık
karmakarışık bir çorba gibi
öylece tütüyordum masanın ortasında.
Çünkü öğrendim; insandan öte halden anlayandır bir tas çorba.
Oysa ben o gün Pesan’da boğuldum İsmail
ölmedim...
ve kapı zillerine taktım eski bir tınıyı
ama İsmail!
bu çok fena bir şeydi:
kırılmış kemiklerimin içinde yol alan su birikintisinin
ha taştı
ha taşacak olması.