7
Yorum
33
Beğeni
5,0
Puan
1474
Okunma

Ne izi kaldı karın
Ne gizi kaldı bu ağrının
Yorgun dağın fırtına ayracı
Dudağını andıran bir çiçek
Ve son sayfasında
Gül soldu, dikenini acıttı
Bütün kelimeler çürüdü
Anlamın kanı yerde kaldı.
İz dediğin nedir ki
Suya sor, yağmura sor ve ölüme
Bir parçanın hüsranında
Tırnağın paramparça ettiği şiire
Gözyaşının alfabesiyle yazılmış yazgı
Öfkenin naif sancısı
Ve yaşamak dediğin o hazin türkü
Dilini yasaktan çevirmiş şarapla ekmektir
Sarhoşluk koymaz adama işte
Zaman kumunu kalelere çevirdikçe.
İz, ilk kurşunun gençliği
Sıcağı, ölüme mesafeler çivilemenin
Yani anlayacağın çayın bardaktaki sevinç hali
Boş bir vakit gelir durur önünde hatıraların
Alnını unutulmaya değdirmişken yalnızlık
İz dediğin yüreği sırça bir kafese emziren
Büyüdükçe yara benzeyen ve sadık bir acı
Ve yıkıntılar içinde bir soluk açtığında
İz, ıslığıdır aniden ve tekrar tekrar dirilmenin.
İz dediğin sesindir
Dilinin hafızasında bulanık gül suyu
Ağzında bir günahkarın son sözleri
Kalbinde kırılmış bir isyanın güftesi ile
Şimdi yalın bir cümlenin uçurumudur gözlerin
İzlerini döken, gökyüzünün mavi ulağıyla
Dövüşerek ölümüne, sevişerek karanlığa tohum
Unutulmak bir insanın özetidir
İz dediğin bütün kavgalar üzerine.
Nedim KARDAŞ
5.0
100% (19)