2
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
1459
Okunma
aynaya bakan ilk insandan kitle üretiminin başladığı tarihe
meta ideolojisinin aykırı mağaralarından rezidanslara
rutubetli bir duvardan gecekondu elhamdüllillah müslamanına kadar
aylardan kasım, öksürüyor bir kadın, konuşurken biraz nazım
lütfen gerdanını göstermeden sokakta kaybolsa
kaç filme daha aynı süreli kadraj sığdırabilecekler, araya girdim
leopar desenli taytından ve de bluzundan, on liralık cüzdana
ucuz roman okumayan portakal soyacağından meyve bıçağına
sizi sevelim diyoruz öncelikle ve tırtıklı.
tarak gibi biraz, yalnız başıma şurayı tarayamıyorum
çekil, özellikle diyorum, çekil, dün gece gidecektim yalnız başıma
vazgeçtiğimi söyleyemedim öyle hemen, soğuktu hava
tarak diyordum, özellikle tırtıklı ve kağıdı koyup üfleyince hohner
trois couleurs bizim için blanc
sana intiharlar yaraşırdı, ölümü es geçebilmen için
paslı bir doğu almanya rayıydı çantayı düşürdüğün taşların arası
tehlike aramızda, bunu önceden çekip çıkarabiliseydim, tehlikeyi
yerine başka bir duygu doğuracaktı boşluk
kaldırma kuvvetine binaen değil, merkazkaçına istinaden
durmayı seviyorduk olduğumuz yer de, monodan itibaren
postmodern edebiyatçıların henoteist takıldığı zamanlardı
ve tokuşturacak ne çok kemer vardı ağzımıza, belimize
tarak gibi diyordum, saçlarımı taramaktan korktuğum gün gibiydi
yani demek istediğim..
olmadı! öyle bir gram zehirle yere kapanacak kadar düşmedik
g’yi alıp uzak bir yere götürdüler, titredi ram denen pezevenk
ilham verdi sonra politik meselelere, yansıdı gülüşlerine bir de
ne olduğu belirsizliğin verdiği ne olmayacağına dair belirsizlikle
dağılanlar için ortaya konan helvadan kaşıklamayana edilen küfür
uzak diyarlardan duyuldu, kravatını bağlayamadan haz aldı müdür
ben de biliyorum, yeni bir aşk için dolanmayı etrafta,aşk dedin de
şu kazaklardan çok var, uzun yakalı, misafir göğüslü hani, yas tutacağını sandığım
yakalarından asılıp, asasım geliyor elektrik direklerine
si ya da do, gürültülü rüzgarların tenlere dağıttı neme
hadi diyeyim açıktan, kılların bile yaşlanınca rengi atıyor
hayatta bilinmeyene ait olan ne varsa, bilinmeyenindir, bilinenle yetin
ve teorıilerin para kazandırdığını duyunca hipotezleri unut
mutlaka bir çöp kutusu var et, yeri gelince saçların da buna dahil
kaşların, tırnakların, yılların ve günlerden perşembe örneğin
didact biçimleriyle fantezilerini koru!
kuyruğunu sallayan köpekle farksızdır boşlukta sallanan atkının ucu.
fakat didact bir art ulemasının dahi belirli bir hiza çekemediği okullardan ahşap meselesine
sıra örneğin, üzerinde mutlaka bir kalp vardır, iki harf, sonra harflerden birine çizik
diğerine bakınca değil de üzeri artık çizilmişe baktıkça akla gelen hüzne dair anlatılanlar
tarihin her şeyi açıklama zahmetine gireceği güne kadar öyle kalmıyor da artık
bunlar ne sanata dair ya da öğreticinin zorlanışından izdüşüm günlüğü olamaz
yani bir sürgün ortasında demiyorum, bir film setinde ya da kendi çocuğunun gözünde
yaşamak dilinde figuran olmamak, gerektiğinde ricayla değiştirilebilen r ve c
bir liraya bir su bardağı çekirdek gelen sokakların çocuğuyuz
parfüm markalarından, telefon ayarlarından, aidat masraflarına diretilen gereksinim
belediyenin girmediği mahalle düğünleriyle kalsın isterdim dün
hala olabilen, terlenen, çalan, söyleten ve üzmeyen
yanlışlıkla özlem duymak vesaire çabaları üzerine ek de, hayır, özlemeye duyulan özlemdir
bu bizim unuttuklarımızın çoğaldığına işarettir ayrıca
estetik düşmanı ilahiyatçı beyanı diyorum, felsefeyi oğlancılık bilen profesöre
bunları da uygarlığa ekle.
önce bacaklarından yakacaklar güzel kadınları
güzel kadınların masum oldukları günleri anımsatan şişlerin kızgınını da erkeklerin gözlerine
beynimize ayet ineceği olsaydı, rahibelik güzeldi, sofilik, şarabı özleyip
kitaba dahil tanrı kızlarına, bakire melekle ve tüysüz oğlanların şiirsel anlatımına
birkaç mitoloji sonrası denk gelip, kendi kulağımdan öptüğüm gün
sabaha karşı onca fanteziye karşı f-4’lerle bombalanıyor yüreğim
yani güzelim, senin için vietnam ormanlarında kaybolmaya benziyor da yaşamak
ben zehirli bir balık türü üzerine çalışan ibnelerin diliyle mümessilim
mecburen çekip çekiştirme zamanı gelince bir gün
eskiden kaybettiklerine acıyacak insanların acılarını şimdiden öngörelim
işte acıların dahi şerefli olabildiği dünya aleminde fırat ve dicle kalacak
tuna utanmayacak, göksu darlanmayacak, söylenmeyecek yeşili kızıla
güya mahkemeye çağrılıyorum da, güya mahv edecekler, güya yarın diyelim
mesela bugün olsaydı her şey farklı olurdu, şu an, biz ona kübra ismini koyalım
kulağına değil sadece tüm hava alabildiğine inandığımız boşluklara ezan okuyalım
böylece inandırabiliriz kendimizi bir mahkemenin var olacağına
leopar diyordum,
ne taytı ne bluzu ne cüzdanı; soyununca dillere destansı ,
bir filmde geçiyordu şurası:
-bizim kemalettinin memede zar olduğunu sandığı gün başlamıştı
erken boşalmamak için üç aylık peşin para vermişti body salonuna
tam abazanlığı geçti derken, aldattı ayteni, aytenin üzerinde bir manto
içindeki leopar gözüküyor hafiften, ne karıydı yalnız
rezidanslara asansörsüz tırmanmayı öğretti sekreter ayçaya
kocası kemalettin parayı yedi bitirdi, ayça evlendi, ayten boğaza nazır köşke taşındı
bu türlü senaryoyla avlanmış leopardan da hayır gelmezdi ulusal coğrafya ekibine
gelmedi.
karanfiller, güller, menekşeler, begonyalar hatta krizantem falan filan
ne kadar çiçekte olsa dantelli bir baudelaire şiiri kadar etkileyemezdi
idrar kokan kimsenin artık binmek istemediği şehiriçi otobüsleri
niye dersen, dersin, bir otobüsün tekerleğine hayran olduğum kadar
hala hayran olamadım
ikinci el elişi sinirlere
elbette sıkılırdım, o trafikte en lüks araba içinde acıkmaktan
elbette sıkılırdın, o trafikte en lüks araba içinde sıkılmaktan
bu ikisi de iskambil kağıdından fal bakmaya benziyor
şehvetlerden en elipsi, direklerden mermerlisi ve uygarlığın tırtıklısı
parmağımın ucuyla milyar beste
pardon deste dağılıyor
ne hemze ne de sükun sebep fer’î med için
biz piyale içine su doldurup sarhoş oluyoruz
5.0
100% (5)