5
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
1441
Okunma

Macar Odası
yazları..
Macar Odasının hanayında saltıkçılar
yayınırdı
yayılır etrafa kazaklar,
basmalar,
eşarplar
merdivenaltında kalaycı, “yüzükçü” körük çeker
meşinleşmiş bir şilte, üstünde
yanık kömür-nişadır kokusu etrafı kaplar
arkayüzde
semerci,
her birimin başında herkes gözcü
çocuklar,
adamlar
etraftaki “bağçe duvarları”na bağlı anırışan eşekler
kimi semer, kimi nalbant sırasını bekler
her esnafın başında
üçer-beşer meraklı
güya yardımcı
olmadı meyancı..
birer-ikişer de sözde alıcı
odanın hanayında
bütün pazarlıkların en başında
mülayim bakışlarla gözler
yalvarırcasına masumiyetle bakarlar,
ve illa ki beğenmezler
ne söylenirse söylensin itiraz ederler;
“-ırafık bee! bek bahalı dedin”
meyancılar anında
iş başında
“-hakget çok dedin beh(ey)!
ıçcık inivisen ya”
“-bu arkadaş birez galender biliyon mu”
“-çook dedin çok”
“bana bu fiyet de!
hu gördüğün adama da
emme bu epabu gollayalım
sen gene de
bana “yüksürüyon” deme
e(h)tiyacı var bu gonşunun
birez yönet de, de hadi
u(ğ)raşdırma garibeni”
gerçek fiyatı bildikleri söz konusu değil tabi
ama önemli değil ki
herkes diyeceğini demeli
“-de hadi gari bireş enivi”
“-olca(ğı)nı de!,
bireş yönet de de osun hu iş”
“-de! herkeş alsın ga(y)ri hadi”
yüzde bin fahiş
kar mı koymuş adam
“-esef ederim
…………….
gurtarsa
maliyetine veriyoz inan
elimizde gamlasın deye
dediğiniz gibi etsek
peş paraynan bile yerine goyaman”
alıcı mağduru oynar
“-ehtiyaş olmasa”
………
“-len endekinin alt tarafı çapıt bilader”
itiraz etse de, varsın “yüzde bin gosun”
o bir tecaret erbabıdır tenzilat eder
“maksat ala-vere ossun”
söğüt gölgesinde soluklananlar,
namaz vaktini kollayanlar
bir muhabbet! deme!
onun, bunun
hatta şunun üstüne
orada olmayanlar,
oradakilerle hısım-akraba
hatta eş-dost olmayanlardan yana
falanca hakkında
“………..” deyollar
“-kim”
“-valla orta yerin lafı”
konu değişir
dinlemedim
“obalı söyleyennerin boynuna”
Görmedim, demedim..
falanca da şöylemiş
“-yaa”
sen o kadar san, daha neler neler”
çala kalem mevzu devam eder
nere çekerlerse gider
susar beklerim
olmadı çeker
giderim
gören-gözün hakkı vardır
“-ölennerinizin, goyup gedennerin
canına değsin” deseler yeter
Allah olmayannara da versin
bir tas su veririm
afiyet olsun
bir bostan, birkaç firenk
olmadı kelek
yerim
şükrederim
göl kıyısında kamışların savruluşu
hışıltı fark ettirmez adeta yanan çakılları
tarlalarda yeşil başak ekinleri
bir o, bir bu yana yaslar
yalar geçer aynı rüzgar
gün çalmaya başlar
meyvelerin doğan günden yanını
armut ağaçlarını “gündoğu” yalar
öğle üzeri
yaprakların hışırtısı
uzaklarda bir yerlerde
koyun sürüsünün çan sesleri
dinlenirim
“ahmak ıslatan yağmuru”
şöyle bir ıslatır geçer,
yerler yine kuru
ortalığı kaplar toprak kokusu
havanın bungunluğuna denk gelir
uzaklarda ebemkuşağı
camlarda, göz kamaştırır alev kızılı
göz alır caminin halıları
konağın ahşaplarına renk verir
gümüş yağmış dut ağacının yapraklarına
şükrederim
Camialtı karasulaktan ,
kalma çamur deryası
bahar dedi mi?
mezbelelik
“taştan-taşa sekerdik”
“mekdep çocuklarını gucaklar geçiri(r)dik”
tozundan arınmış döşemenin taşları
“nur içinde yatasıca Arif Osmanı”
taşlara basmaya özen göstererek
ne zaman Döşemeden geçerim
dua ederim
köyün orta yerinde
yolun iki yanı hendek
köprünün yanında küme küme
sinek yuvası pis otlar
ne inek yer, ne eşek koklar
burnumu tutar
geçerim
toprak kokusu
toprak gibi
toprak kokusu
derken Mercennerin
iğde çiçeği
biraz ileride gül
içime çekerim
taze peynir tadında
yeni testinin soğuk suyu
unutmamışlar nerede olduğumuzu
birlikte doldurmuşuz masa başını
iyi dostlar arasında
güzel bir konu
ocakta
kekik demlenmiş
………
bardakta buğu tükenmiş
şekerlice
içiverelim
haydi içelim
tepeme dikerim
“sovutman epap çaylarınızı
maabbeti isdeğiniz zaman edin
çayları ben ödedim”
yıllar önce dermişim..
eve geç kalmak endişesi bir yana
koyup gidemezsin acılı insanları
bir daha gelip gelemeyeceğin belli mi
görüp-göremeyeceğin
kimbilir kaç kez anlatıldı
gurbete gidenler üstüne hikayeler
ya da kaç kez “hayır” yapıldı..
dualara gark edildi koyup gidenler
sağken yüzüne bakmadığını
adam yerine koymadığını bildiğim eşini
efsaneleştirenleri
Ismayılcık üstüne
ne hikayeler anlattı Menevşe
dolu-dolu gözleri
ağlamaklı, boğazda düğümlenen methiyeleri
dinledim
rahmet dilerim
“-Allah gurtardı” dedi kaç kişi
ben de
“-Allah kurtardı” dedim
bu ğünü de gavur etdim memlekette
“-bu günü de gavur etdim
boşa geçmiş ömür gibi
bir ileri, iki geri
geldim gittim
bitiverdim
bittim”
sevmedim,
sevinemedim
hor görmedim
hoş görmedim
üzülmedim
kabul ettim
kabullendim
bu bendim.
DİPNOT
saltıkçı: satıcı
yönet: uygun, daha ucuza, imkan dahilinde
çapıt: bez, basma
karasulak: suyun pınar gibi gürül gürül değil, oradan-buradan topraktan domurması
döşeme: uygun malzemeleri amaca uygun sıralama, burada Döşeme denilen yere Arif Osmanı tarafından taş döşenerek geçit sağlanmış
5.0
100% (8)