Aşağıda 1,500,000'dan fazla şiir başlıkları arasından "Erbab" terimini içeren şiirler listelenmektedir. Erbab ile ilgili şiirler "kayıt tarihine" göre listelenmektedir.
Şiirlerin "Erbab" ile ilgili alakalı olup olmadıkları sistem tarafından otomatik belirlenip içinde aradığından konu dışı bazı şiirler listelenebilir.
Erbab ile ilgili "
39
" şiir aşağıdadır.
Hüsnü an çaya dair zamanların tek adı Çay suya değdiğinde dem be dem kakülleşir Güzeldir Leyla ile yaşanan demin yâdı İnce belli cerene şavkı vuran dolunay Demlik güzeli ile düş görür erbab-ı çay
En meşakkatli kıyam; Sözsüz bir tümce belki de dile gelmeyen Düşmüşsen aşklara yatak yorgan Bir de kerameti iken rahvan gölgelerin kaykılmışlığı, Delip de sükûtu,
Daha gün ağarmamıştı.Dipsiz ,karanlık karanlık,ıslak ıslak çukurlar düşüyor aklıma.Birden nefes nefese kalıyorum.Ben denizde bir yaprak gibi titriyorum.Tek bir gülüşün şimdi yanımda olsa.Hepsi gitmiş. Sende kendini unutturacak kadar uzaktasın.Sesim düşüyor.Ruhum düşüyor.Ter içindeyim. Sabah…Artık kimsenin oturmadığı babaocağının kapı önü.Geniş bahçemizin yavaş yavaş harabeye dönen,yer yer yamalı betonu üzerindeki uyduruk kilimler,üzerinde biri diğerinin aynısı olmayan dört minder,bir yaslama,Sait Faik Abasıyanık “Son Kuşlar”,Erdal Erçin “Gene Leylâ”, not almak için bloknot,0,5 uçlu tükenmezkalem,neskafesi içilmiş,izi üzerinde büyük kulplu cam bardak,olmazsa olmaz “sineklik” … İtinayla çıkartılmış bir çift terlik.Yer betonunun hemen bitiminde sıralanmış iki leylak,küçük dut,çam ve devasa dut ağacımız.Aşağıya doğru envây çeşit meyve ağaçları:zerdali,elma,ceviz, ayva,kiraz, armut…Bense,kilim üzerindeki minderlerde bir kolum başımın arkasında,duvara yaslı,bir ayağım karnıma çekik,diğeri uzatılmış,gözlük boynumda asılı “Son Kuşlar” 56-57.sayfalarından ayrık karnımın üzerinde.Gözümün önünde gezinen altı tavuk ve görkemli horozu, hareketlerini,hiç durmadan sağa-sola-aşağı-yukarı giden karınca katarlarını,az önce sineklikle vurduğum sineği o minnacık ağzına alıp götürmeye çalışan karıncadaki müthiş gücü seyrederken diğer yandan Keskin’i Keskin yapan,bütün nemi alıp götürüp,gündüzleri bedenimi okşar gibi saran,incitmekten âdeta ürken,ağaç yapraklarıyla sık sık dans etmekten hoşlanan,geceleri ise fırtınalaşan,kısa şort ve askılı bluz ile bahçede oturmamıza izin vermeyen ve buz gibi esen rüzgârı öylesine seviyorum ki…Hele hele haylaz serçeler yok mu,hiç susmak nedir bilmeyen çeneleriyle bir senfoni orkestrasını andırıyorlar.İşte ben bu ilâhi atmosferde kendimden geçercesine,yüzümden eksilmeyen tebessümle okuyor,okuyor,okuyorum.Okuduğum satırlarda,hissettiğim , seyrettiğim bu doyumsuz hâzlarda seni hep yanımda hissediyor ve mesut oluyorum. Şu Ağustos günü,ayaklarımızın sıcaktan kavrulduğu şu Ağustos günü, şakır şakır öten bu güzel serçelerde bir gün ötmeyecek,ne acı…
düşlerim dikenli tellerle çevrili. durgunluk, tatsızlık, ayrı ayrı sebebi, bazen bir dostla uzaklaşmak ansızın, bazen de ,hafif bir gribe yakanlanmak iştahsızlık var gibi .