100
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
6372
Okunma


HOŞ GELDİN ÂŞIK BABA
Evliya çelebi seyahatnamesinde: Çok şiddetli kıştı, bir kedi
damdan, dama atlarken havada dondu, kaldı. Kışa sormuşlar,
Nerelisin diye kış da aslen Erzurum’ luyum ama Sivas’ta oturuyorum demiş. Kasabanın yaşlıları böyle bir kış görmedik
diyordu.
Şarkışla tarihinin en acımasız kışını yaşıyor. Sivas ve Kayseri nin tam ortasında tüm yolları kapalı. Dünya ile iletişimi kopuk. Şehir suyu donmuş. Karları eriterek su elde ediyoruz. Meyve yok, sebze yok. Elektrikler kesik. Tecrit edilmiş gibiyiz. Mesai radara çıkamıyor. Nöbetçi arkadaşların ihtiyaçları, Diyarbakır’dan gelen helikopterlerle havadan radara atılarak karşılanıyordu. Bir yokluk ki sorma. Kasabada herkes istediğini değil bulduğunu alıyor. Hasta olanın vay haline.
Tüm hizmetlere kara kış ambargo koymuş. Merkez komutanlığında nöbetçiyim.
Kısa dalga polis radyosundan sesi bir alçalıp bir yükselen şarkıları dinliyorum. Dışarıda kutup soğukları, nöbetler yarım saatte bir değişiyor. Nizamiye görevlisi odama girip,
“ Komutanım birileri sizi görmek istiyor”
“ Kimmiş”
“ Tanıyor gibiyim ama”
“Gelsinler oğlum”
Sıcak odaya iki kişi giriyor. Tanıyorum Âşık Veysel ve oğlu
“Oooo buyur âşık baba hoş geldin hayrola bu kış kıyamette”
tokalaşırken elim iki ellerinin arasında,
“ Sorma evlat ameliyat oldum. Ankara’dan, Sivas a oradan Hanlı köyüne kızakla da buraya geldim. Köyüme gideceğim”
Elleri buz, yüzü sapsarı
“ Otur baba sıcak bir şeyler ikram edeyim açmısın”
“ Sağ ol evlat beni köyüme götürün başka bir şey istemem”
“ Dur hele komutana haber vereyim misafirimiz ol”
postayı çağırıp karınlarını doyuruyorum. Sobaya yakın oturmak çok hoşuna gitti. Sohbet ettik. İkram ettiğim votkayı keyifle içti. Isınmış çokta rahatlamıştı.
“ Evlat sen buraların çocuğusun sesinden anladım”
“ Evet, âşık baba Sivaslıyım. Zara kazasından” Çok şaşırmıştım.
Durumu komutana telefonla kısaca anlattım. Hemen geldi. Makam odasındayız. Âşık yan taraf odada.
“ Tacettin tüm yollar kapalı mesai çıkamıyor”
“Evet, komutanım biliyorum ama bende kendisine durumu anlattım çok istiyor köyüne gitmeyi”
“Allah, Allah onu birkaç gün misafir edelim”
“ Ameliyat olmuş bir an evvel köyümde, köyüm diyor”
Geldiği yerlerde çok ısrar etmişler kalmamış”
“ Hay Allah çattık desene”
“ Köyü ne kadar uzaklıkta”
“Yirmi dört kilometre”
“ Şaşırdım kaldım. Bu iş risklide”
“Haklısınız komutanım. Ama bu kişi Aşık Veysel bütün dünya bu adamı tanıyor kafası atar. Bir şiir yazarsa, bizi el aleme reklam eder” Bu sözüm komutanı endişelendirmişti. Kararsızlığı gitmiş. Birazda rahatlamıştı.
“Offf hadi yanına gidelim”
Karşılıklı sohbetleri devam ederken komutan tamam demişti. Bende kar makinesi şoförü,Cücük ustayı çağırtıp, ậşığı götüreceğimiz arabanın kontrollerine nezaret ediyordum. Tüm hazırlıklarımız tamamdı.Yanıma votka aldım. Termosa’da çay
doldurdum. Vedalaştıktan sonra komutanımız
“ Tacettin köye varınca beni ara, hemen dönün telsizde bizzat ben olacağım”
“ Emredersiniz komutanım”
Kar makinesi büyük bir gürültüyle çalışıp hareket etti. Ben aşık, oğlu ve şoförümüz onu takip ediyoruz. Bir tipi ki sorma göz, gözü görmüyor. Etrafımızda hiçbir canlı yok. Cam silecekleri yetişmiyor. İnip elle temizliyoruz. karları önden alıp yüz, yüzeli metre ileriye savuran büyük kar dozerini çok yakından takip ediyor, biraz geride kalırsak amansız tipi yolu tekrar kapatıyordu.
Doldurduğum votkayı bir dikişte içen aşığa merakla,
“Âşık baba hayat hikâyeni birde senden dinleyelim. Kendini
yormadan anlat yolumuz çok uzun sürecek gibi”
Unutamadığım o eşsiz ses tonuyla anlatmaya başladı. Küçükken çiçek hastalığa yakalandığını, ölümlerden döndüğünü, bir gözünü kaybettiğini, diğer gözünün babasının kendisi için yaptığı ağaçtan
oyuncağı almak isterken sivri çubuğun batmasıyla kaybettiğini, çok yoksulluk çektiğini, üç telli sazını, Atatürk için yazdığı bir destanı bizzat kendisinin okuyup sunmak istediğini,ama bir türlü nasip olmadığını, askerlik yapamadığı için çok üzüldüğünü,renklerden bir tek kırmızıyı hatırladığını, yeşili hissettiğini, kendisini bırakıp kaçan hanımını, Sivas lisesi müdürü ünlü yazar Ahmet Kutsi Tecer’i, köy enstitüleri kurucusu
Hasan Ali Yücel’i ve onlardan büyük yardımlar gördüğünü, bakanlar kurulu kararıyla 1965 yılından beri güzel Türkçe’mize birlik ve beraberliğimize katkılarından dolayı, 500 lira maaş bağlandığını, köyüne yol, su, elektrik getirttiğini anlattı.
Bir dünya devi ile yan yanaydım. Çiçek hastalığından dolayı yüzünde, oluşmuş sayısız nokta büyüklüğündeki çukurları, kırış, kırış alnının altındaki görmeyen gözleri, aşığa ayrı bir gizem veriyor. Fötr şapkada bir başka duruyordu. Büyük ozan diliyle söylüyor. Yüreğiyle görüyordu. Hiçbir eğitim almamış. Kızılırmak gibi, coşup gönüllere çağlayarak akmıştı. Can kulağı ile dinlerken bir bardak votka daha verdim. Kızaran yüzüne neşe dolmuştu.
İlk ölen çocuğunun acısını hala unutamadığını, buruk bir ses tonuyla anlattı. Çok emeği geçen ellerinden tutup yıllarca gezdiren ablasından bahsederken sesi minnet ve şükran doluydu. Beni tanrı kör etti ama dünya ya da tanıttı derken çok mutluydu. Sevdim mi her şeyi görürsün ben en çokta toprak kokusunu seviyorum demişti.
Tüm şiirlerinde doğayı insan sevgisini işlemiş hiç bir akımın tarafında olmamıştı. Yirmi dört kilometreyi kazasız belasız dört buçuk saatte almıştık. Aşığın köyünde bir bayram havası vardı.
Epey uğraşılardan sonra köye geldiğimizi komutana telsizle ilettim. Geç olduğu için sabah gelin demişti. Bir eşi daha yaşanamayacak kadar muhteşem bir gece geçirdik. Tüm köy oradaydı. Saz çaldı. Türkü söyledi. Şiirlerinden okudu. Geç vakitlere kadar sohbet ettik. Çift döşekli yün yataklarda sabun kokan yorganlarda yattık. Tadını unutamadığımız köy kahvaltısını yapıp vedalaşırken elini öpmek istedim. Müsaade etmedi. İki elleriyle yanaklarımı okşayıp alnımdan öpmüştü. O, Günden beri nerede Âşık Veysel’le ilgili bir sohbet olsa kendimde bir ayrıcalık hissederim.
Bir gün Kayseri’ den, Sivas’ a giderseniz Şarkışla’ dan geçeceksiniz. Büyük ozan Aşık Veysel’ in köyü Sivri alan’ a gidiniz, müze olarak düzenlenen yaşadığı evi ziyaret ederken, aşığın size baktığını, üç telli sazının sesini ve büyük ozanın kokusunu duyar gibi olursunuz. Ruhun şad olsun koca ozan. 21 mart 1973 Aşık Veysel’in ölüm yıldönümüdür.
TACETTİN YILDIRIM