46
Yorum
97
Beğeni
5,0
Puan
4744
Okunma


Tam Üç Kez Güneşi Yuttu
İlkinde rüzgâr çıktı, hava bozdu, önce yağmur
Ardından kar
Güvercinler üşüdü, kaçıştılar
Hani martılar çoktu
Baktı, hiç biri yoktu
Simitçiyi sordu az ötedekine
Bir soba yaptırmış, üç beş de çalı çırpı, çekilmiş evine
Ya ailesi? Dedi
"Koca kış ve simit?" Dermiş gibi baktı göz bebeklerine
Denize baktı, deniz yoktu yerinde
Utandı
"Güneşi kustu"
II.
Bir sabah... Erkenden
Kimseler görmeden, o yine "güneşi yuttu"
Sabah olacak diye beklediler
Boşuna beklemişler
Gün hiç olmadı, olamadı
Suçu ve suçluyu bilmek en kötü kelepçeydi
Takıldı mı bir kere adamın yakasına adım atmak bile zordu
Sanki bir ağaca bağlıydı bilekleri
Kökünden kurtulamaz bir ağaca
Konuşamıyordu
Dilin kelepçeli, suskun
Biri anam öldü diyordu
Biri oğlum askere gitti, öteki bugün erim askerden dönüyordu
Dili hep lâl
Onlar suskunluğa kızıp arkalarını dönüp gidiyorlar
Bilmezler ki, ağzını bir açsan
Bir açsan ki, içinden kızgın ve kırgın bir güneş doğar
Dayanamadı... "Kustu."
Yeniden güneş açtı
III.
Ve bir gün tam elveda diyecekti ki O’na
Yine güneşi yuttu
Suçluydu biliyordu ama O’nun yüzünü son bir defa zifirde görmeliydi
Görmeliydi ki, elveda diyebilmeliydi
Yürek dayanamadı, kuşlar sevinçle uçuştu...
"Güneşi kustu."
Davi / Kasım 2015