0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
768
Okunma

bana kalırsa iyi bir şeylerden artık hiç bahsetmeyeceğim, bu yüzden
çanta doldurmaktan nefret etmeye başlıyorum
kaybolacaklar, o çok sevdiğim dediklerim kaybolacaklar
katlanabilir masanın üzerinde bir sürü şey;
tırnak makası, cımbız, kürdan, fişler, notlar, çakmak, anahtarlık,
boş beyaz sayfalar
hapları da unutmamalıyım
orta parmağına girince kramp, insan usulca ağlamalıymış
kıl da çekebilirmiş, kıştan olsa gerek ölmenin sakin yanı, öleceğim
bunu da tehdit olarak algılamamalı kimse, herkes gidici
saatlerin bile yanlış anladığı bir çağdan bahsediyorum
rüyalarımın içerisinde bile mutsuz komşular
onlara bağırıp çağırmaktan yorgun düşmüşüm
uykusuzluğumun da bir ilacı bulunamamış henüz
istersen,
biraz uzanayım yanına
bu kabustan uyanınca metropole ağır bir suçlamada bulunabilirsin
ağaçların sıçtığı yapraklardan defter aralarına hep bir şeyler
bırakabilirsin
mutlu anlar düşebilir öylece
saçlarından, kısa, afacan kıllarından kayabilir kar taneleri
önce karbonhidrat, sonra protein erimeye başlar
ahlaksız bir yağsızlıktır prenskeş vücudunda
bana içimi sormaya kalktığın gün uçabilirim bir kuş gibi
demir bir çöp tenekesi üzerinde
yaşlı bir kuşu görmüştüm, kendime benzetmişim çok mu
gitmiyordu, titriyordu hafifte, çağırdım yanıma, başını salladı
ah ’una mattina’, ihtişamlı geceliğim, çılgınca raksettik
onu yatağa atıp dizlerimi kırdığım cesedin uzaklara bakışıydı
upuzun bir mantonun cebinde küçük bir flüt tutkusu
ben mızıkadan başka bir şey çalamadım
gençliğin yaşlılık birikim partilerinde
nadasa bıraktığım en saf duygularımı
koşarken düşürmenin adabından olsa gerek tüm renkler suçlu
kuş, güvercin, kanatları yüreğini kapatan titrek, neredesin sevgili
sen sultanların aşkından ülkeler mahvettiği
makam tutarsa tenin parlayacak sabaha kadar
derini soyup asacakları bir ağaç var edecek sen ölünce
er geç bir oyunun galibi olmanın talihi mi desem
hatalarımdan suyu karıştırdığımı itiraf edince
boktan sebeplerle yine içime çekileceğim
inan
mutsuzluğun sorgusundayım kendime
akşam üzeri iki duble kahır gözlerimi içine çekiyor
kendimden başka bir ceset görmeye dayanamam
şenşakrak susma vakti olsa, benden yana olsa
kararsızlığım bile artık eskisi kadar güzel değil
sokakların herhangi birinde bıçaklanmaya razıyım
taklit yapmıyorum, kendimi bile taklit yapamıyorum, şehrin en ücra yerinde delirebilir miyim diye
ellerimi arıyorum, çalınan ellerimi, toz tutmuş metalin yorgunluğunda
ziraai faaliyetler sonrası tabiatıma kum doluyor
kumdan kaleler çıkabilirsem namerdim
anlamadın, sen hiç anlamadığın kadar güzel bakıyorsun
hayatta kimseye kalmayacak sudan bahsetmek, ecel midir ancak
sana hiçbir şeyin de kalmadığını söylemek isterdim
otobana çıkmadan önceki son molada
kasıklarını zorlarken dünyanın en büzük kesesi
fark etmeden seni sevmişim
bir sinek ölmüş, kara bir sineği öldürmüş bir çocuk
biter mi kaos
delirmenin ucunda uçurtmalar iner mi yeryüzüne
seni sevmişim, ben bir deliymişim, teğet geçmemiş engin ortaçağ bilgeliği
içine hiçbir şey giymeden kaçıp gelmişsin kilisenden
şehrin en büyük kilisesinden içine hiçbir niyet giymeden
dur öpeyim seni, yummadan gözlerini sonsuz bir fahişeliğe
isim vermeden ölüyor insanlar
öldükten sonra isimleri yazılıyor taşlarına
ben iri bir hayvanın göğsünden yaşamayı dinleyen ayakları çamurlu bir adamım
beni seviyorsun, kış parçası bu, ’beni seviyorsun’
çalmayı sana bırakıyorum
bütün nesneler tek tek düşüyor toprağın bağrına
oysa tek bir yüklem yeterdi onları diri tutmaya
5.0
100% (2)