6
Yorum
16
Beğeni
0,0
Puan
3589
Okunma

göçebe bir kavmin ağır yenilgisiyle gelsem
kabile gözlerindeki kuş yuvalarıyla saklarmısın beni keje
..
uzaktı belki
annemin eteğine ekilmiş zemheri papatyaları
alnımın çatısında ıslak kuşlar konçertosuyla
nemrut heykellerine
lal gözlerle baktığım kenger zamanıydı
karakalemle çizilmiş bir motel odasında
dram filmlerinden çıkmış
kadın tasvirini iliklediğim intihar adam figürleri
şiirler boyu göçlerimin resmiyetsiz tutanaklarıydı
hiç kanamadım diyemem Keje
Dicle’nin durgun sularıydı gecelerim
içimde Fırat’ın dehşet akıntısı..ağlardım..
Diyarbakır’ın on gözüyle
Mardin’de bir Süryani suretine çizerken hayatı
sırtımda Karadeniz yeşilinden düş hırkam
bir ülkeyi çocukların gözleriyle görmek isterdim
kederlerim binbir dünya zaten
parmaklarımda devrimler
saati hiç gitmeyeceğim yere kurar..beklerdim..
sabah adlı kadınların
ekmek adamları uğurlamasında severdim insanları
üşümüş kirli çocuklar inerken varoş merdivenlerinden
gözlerindeki zeytin karasıyla açılırdım hayata
atlı karıncaya bindiğim eflatunlu bir şiirde
Cudi’nin gözlerinden geçip
Midyat’lı bir kızın kirpiğin de uyurdum
yol üstü uykularına saklanmış köylerin
kasabayla arasındaki kilometreler kadar kısaydı vakit
Tanrı şahidimdir ki
bir kardelenin hakikatiyle ölmek isterdim
ki
seviyordum seni
selası okunan ölü anıları
pişmanlıklar mezarlığına defneden
sabıkalı eşkaldim
ve bir kentin yırtılmış yarasıydı yaşam
kimselere söylemediğim telaşlı bir sustu herşey
kendimden uzaklara kaçtığım zamana denk gelirdi yitirdiklerim
say ki kentlerin kaburgalarını kırarak gitmişim
ve yol arkadaşım yalnızlığın sesiyle dertleşmişim
ki seviyordum seni
kalkan gemileri seyreder gibi seviyordum
uzatıyordum ellerimi
köpüklerinden bakıyordun
birdenbire
aniden bir eskicinin resitali
hep çingenelere havlayan köpekler
ve ezgiler batırdığım tuzlu sular dövüyordu beni
ansızın kendime geldiğim gibi seviyordum seni..
ve doğuma
ve ölüme rengarenk çiçekler giderdi
yaslarıyla tespitli acılar
birazda mutluluğa sürülmüş gülüş reçeliydi
anlamak yetmezdi ki keje
manaların en suratsız yeriydi ölüm kalım savaşları
oralarda
vura, vura bitirdiler umutları
uzaklarda ise arz ve arş hürriyet açtı
gidilmesi gereken yerlere aşk götüren
geride bıraktığı cinayet insanlara karşı bir şerefti
bundandır ki
mutluluklar mutlak bir hudutsuz dünya olacaktı..
kendi içinde denizin üstünde koşan
dışında
pahalı düşlere mağlup olana çocuk denir
tel örgülü oyunlarıyla seviyordum seni
göğsümün lunaparkında kaydıraktan kayan
yada
pamuk şekerine bulaşmış pembe bir surattı sevdan
hiç büyümesini istemediğim
kirlenmemiş düşlerinde seviyordum seni
dahası
alaturka demlenmiş şarkıları içtiğim hasretlerin
ardı, ardına yaktığım tütün ağaçlarının külleriydi
ve
çarpmadan
ve
bölmeden
ve
eksiltmeden
kafamı duvarlara vururcasına seviyordum seni..
ahh.! keje
cepsiz beyaz elbiseyle kundaklanıp
ninni duaları edileceği vakte kadar seveceğim seni
aşk
İnce Memed’in Emine direnciydi
Mem u zin kadar ulaşılamaz
ve uçurumun kıyısına tutunmuş çiçeğin uğruna
toprak olup kalmaktı köklerinin damarlarında
şimdi
kaburgalarımın altında
hiçbir alışkanlığı
hiçbir tarifi barındırmayansın
ki
İsa’dan önce
İsa’dan sonra
Nuh tufanından büyük sevdim seni..