0
Yorum
87
Beğeni
0,0
Puan
3361
Okunma
Pekmezi sev de, sirkeyi öteleme
Üzümün hatırına.
Kucaklarken iyiyi, bil ki;
Hemen ilerde kötü var.
İki taraflı okşa madalyonu
Ve çöz bilmeceyi;
Şair gibi…
Kalemin kurşun olup deşsin
Kuytuların vicdan girmemiş gerçeklerini.
Çocuk haykırışlarını raptiyelerle tuttur
İncelmiş ve islenmiş kâğıtlara.
At adımları çiğnemediğin yerlere;
Yazar gibi…
Aynaya bakıp, âşık olma gördüğüne.
Suya vuran aksin tebessümüne aldırma;
Dokunup hissediyorsan ne ala.
Sözcükleri okşama çok sayfalı sözlüklerde,
Dil sustuğunda, anlam kat boşluklara
Ve ört kendine ufkun derinliğini;
Okur gibi…
Salla kalemini sussun gürültüler.
Masum bir çocuktaki çığlığın yutkunuşunda
Bir damla oluyorsan kuruyan iç yangınına,
Güneşe asıp izleyebiliyorsan
Sevgi denen anlı şanlı gelinin çeyizini,
Fırça darbeleri yumuşaksa tuvalde
Ve silinmezlik gerçeğini katıyorsan resmine,
İç yakamozları kana kana;
Ressam gibi…
Yürürken fark ettim
Çok katlı binaları sevmediğimi;
Çoğun içinde garipçe benleştiğimi…
Çocukları daha çok sevdim
Bir anne dünyaya getirdiği için.
Rengârenk çiçeklerde dolaştım, çimende dinlendim.
Bulutlara kaldırdım başımı;
İnceledim uyumun nasıl çarpıştığını
Ve şiddetin nasıl yağdığını
Üşüye, düşe keşfettim;
Adam gibi…
Denizi dalgalıyken sevmedim;
Dalgasızken de hiç görmedim.
Öğrendim ki; deniz dalgasını savurduğunda,
Rüzgâr kasırga olduğunda,
Gökyüzüne bulutlar sığmadığında
Seviliyormuş dünya.
Farz oldu ölüm bana, yeniden dirilmek için.
Sen şarkılar söyle doğan bebeğe,
Ben de söylerim sana bir gün
Nağmelerin en güzelini;
İnsan gibi…