0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
932
Okunma
I.
Uzun bir yolculuktan döner gibi şu sıralar
Kaldırımlarımdan hüzün bandosu geçiyor ahenkle
Tanrımın bana verebileceği en şık cezadır
Gözlerine bakamamak.
Zaman mesnetsiz bir dayanım benim için
Yaslanmak kelimesi literatürde yok!
Ah! bir söz verir gibi yaşıyorum
Yokuşlardan aşağı yuvarlanan papatyalar.
Öyle işte, öyle
Anlarsınız siz beni Kazım Bey
Bir kiliseye gitmiştik beraber
Sırf bir yudum daha kalabalık olsun diye yurdumda.
Kubbesinde kuşlar uçardı, anımsarım
Bütün hüzünlere inat gibi
II.
Gecikiyor ömrümüz, vagonlara binemiyoruz
Hepimiz, olmaması gereken bir hayalin ürünüyüz, öyle ya!
Gişeci Kazım Bey, Tekelci Hikmet Efendi
Bizleri tanır gibi yaşıyorlar,
- Bütün hüzünleri tanır gibi.
Bir seçim yapmaktansa, yetecek kadar yaşıyorum
Kimsenin beni tanımadığı bir bara giriyorum ve plaklar çınlıyor kulağımda
Ah! Yazmayacağım sana bir daha şarkılar
Adını bir sır gibi saklayacağım gök kubbemde
Mabede doluşan minikler, nihavendle yakalasın seni...
Ey yüzü bengonyadan güzel,
Hüznünü bir valize koy, son günümüzmüş gibi kaçalım.
III.
Arpa tanesi ve çingene kız
Islak sokaklarda yalın ayak bir acı
Çığlık gibi büyüyor kalbimde
Annesini arıyor çingene kız, hüzünlü ve ağlamaklı
Yetkili Kazım Bey elinden tutuyor
Tutuyor, yılların yüzüne bıraktığı acıları umursamadan
Sanki hiçbir acı ona uğramamış gibi
Kentimi bütün yükünü taşır alında Kazım Bey.
Bir trafiğe katılır gibiyim şu sıralar
Pek bir aymaz hal ile serzenişlerimi yazıyorum sokaklara
Yaşlı bir kadın, boynuna taktığı yeşim taşıyla
Saçlarını dalgalandırıyordu rüzgar ile bukle bukle
Alnından ensesine düşen ter, benim acılarımdır
Buruşuk yüzü, hüzünlerimdir
Yaşlı bir kadını anlatır gibi mutsuzluk
- karmakarışık -
Kuşlar göçüyordu kentimden
Mendilcilik adında meslek yeniden yürürlülükte!
IV.
Kudüs’ün yorgunluğunu da sırtına al Kazım Bey!
Bilirsin bizler biz hüzün gördük mü ağlamak nedir herkese öğretiriz
Suni yağmurlar yağdırırız sahte çiçeklere
Hüzünlerimizi kumbaralarda biriktiririz
Tane tane begonyalar koparırız yollardan
Köşe bucak kaçarcasına
Duyun istiyorum sevgili insanlar ve Kazım Bey!
Sizlerin yaşayabileceği tüm hüzünleri bir hazine yaptım ben
Ayasofya’nın mahzenlerine bıraktım içi umutsuz sularla kaplı
Bir balık bulduk kırmızı bir balık,
Kan kırmızısıydı
Umutlarımız öldüğünden bu yana, kırmızı balıklar görür olduk
Beyefendi, gişeden vermiş olduğunuz umutlar
Gönül kumarıdır, bilesiniz
Günün birinde bir zabıta sizi yakalayacaktır
Kiliselere sığının derim şahsım adına
Yurdum varyemez bir abluka altında
Bense... beni sormayın beyefendi
Hüzünlerim kamburumdur sırtımda...