3
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
1245
Okunma
doğuda bir bebek doğar
tiz sesi gelir alaca karanlıktan
geliyorum der
giyinsin çıplaklar
örtülsün ayıbın üstü
ve kapatsın gece gözünü
başlar tekerrür
bir kaç yaramaz serçe
evden kaçan çocuk gibi
deli hevesle
atar kendini gri maviye
kimi pencerelere tüner
kimi de yaşlı çamın yeşiline
uyanır ateşli martılar
akıllarına gelir en sevgili
sanki ilk giden sahip olacakmış gibi
amansız bir yarış başlar denize doğru
ağızlarında hasretin kokusu
kimi fettan kimi ağır abi çığlıklarla
veda ederler karanlığa
aydınlanmıştır ortalık
sokağın uyuz itleri çıkar meydana
mesai yorgunu tembel işçiler gibi
gerinirler uzun uzun
akşamdan kalan ne varsa
atarlar üzerlerinden
bir silkelenme altı üstü
dikilir kulakları
nereye gidecekleri belirsiz
rast gele çıkarlar yola
ağır aksak isteksiz
derken kepenk sesi duyulur
yağlanmamış düzenek
haykırır acı acı
mahallenin huysuz bakkalı
besmelesiz açar mekanı
aksi nemrut
tek dostu bıyıklarını boyayan sigarası
görülmüş duyulmuş şey değil
güldüğü konuştuğu
kırk yıldır sirke satar suratı
ama ne hikmetse
terk etmez mahalleli bu aksi ihtiyarı
ve saat öğleye yakın
tam kuşluk vakti
karşı evin kapısı açılır
bir kadın çıkar dışarı
orta yaşlı balık etli
saçları kahve rengi
üzerinde kırmızı hırkası
elinde bir erkek fuları
her gün aynı saatte
söz vermiş gibi birine
haydarpaşa yolcusu
aşındırırken kaldırımları
rutin telaşı
ondan habersiz
dökülür cebinden
pirinç tanesi
umut kırıntıları
ebedi tekerrürün
en hüzünlü parçası
bebek her gün doğar
insan her gün ölür