O Bir Butimardı Denizin Gözlerinde Ölen
Şiirin hikayesini görmek için tıklayın
Biyografi (Anılması güzel olan bir söz olmaya bak. Çünkü insan, kendisi hakkında söylenilen { güzel ya da çirkin } sözlerden ibarettir... ’’’’Mevlana’’’’) téşrin-î sâni kâmer’’inin on bir’’inde doğdu; anasının sarıldığı memesini, ninniyi sevdi. kız kardeşi oldu; gökkuşağını, toprak saksıda çiçeği ve ona konan kelebeği sevdi. Aksaray’da ilkokul; manavın kızı Filiz’i sevdi. Kocamustafapaşa’da ortaokul Vefa lisesi’nde yatılı okul; siyah rengi, ışığı sevdi, gölgeyi sevdi. yaşanmadan, bir çırpıda geçip giden çocukluk yılları, sancılı büyümeler, bütün renklerden, kırık oyuncakların üstü üstüne yığıldığı çamaşır sepetini sevdi, sade gazozu, karamelayı sevdi. Nuruosmaniye’de küçük bir matbaada çıraklık, Gedikpaşa’da ayakkabıcı kalfalığı; makinelerin gürültüsünü, tulumu sevdi, avuçlardaki nasırı sevdi. Küçükçekmece’de gençliğe geçiş, Merter’de tutkulu seneler; papatyaları ve Naile’yi sevdi, sonbaharı sevdi, yağmuru sevdi. Hatay Dörtyol’da acemi birliği Isparta’da usta birliği; vuslatı sevdi, sılayı sevdi, annesini gördüğü rüyaları sevdi. Kuledibi’nde esnaflık denemeleri; günün erken saatlerini, Yahudi kadınlarını, alın terini, emeği sevdi. Manisa, İzmir, Afyon, Eskişehir, Antalya, Side, Manavgat, Burdur, Eğridir gibi birçok kent gezmeleri; bakır tasta ayranı, esmer ekmeği, türküyü sevdi, dilili çekmeyi, halayı sevdi. Adana’da yeni bir yaşam çınarın toprağı yırtan kökleri; umudu sevdi, doğayı sevdi, yaşama hakkını savunan havarı sevdi. Memuriyete geçiş süreci; beyaz güvercinleri, takvim yapraklarını şalgam suyu, aşlama ve turunçu sevdi. Urfa’ya sürgün; ve Malatya’ya ve Antep’e sürgün, yılları sevdi, saçının beyaz telini şiiri sevdi, destanı, ağıtı, Harran’ı sevdi, sevgiden dem vuran yazıyı sevdi. doğduğu yer, doyduğu yer İstanbul’a dönüş; özlemi sevdi, sabırı sevdi, Arnavut kaldırımlarını, sokak lambalarını Sarıyer’de böreği, Emirgan’da çayı Tarlabaşı’nda fahişeyi sevdi. ağacı sevdi, yaprağı, çiçeği sevdi börtü-böceği, kurdu kuşu, hayvanları sevdi. hayvanları sevdi ayırmaksızın, insanı, çocuğu ezgini, zayıfı, güçsüzü sevdi bir hayvan gibi uçsuz bucaksız karşılıksız, ölümüne sevdayla. Gürkal Gençay 27.Mart.1998 Deniz Köşkleri - İstanbul
...................……………………………...Gürkal Gençay Anısına… he canım! dar vakitlere elvedalar sığmazdı, bilirdin; zerdüşt çığlığına ölümleri biriktire biriktire “gitme! derdin, giderlerdi ölürdün… he canım! kimse bilmezdi de öldüğünü kedilerinden başka; ama ben, bilirdim. nerden bildiğimi sorma! bilirdim; kanamalı coğrafyamın bilmem kaçıncı hissi “ağlıyor! derdi, ağıtlar yaka yaka inlerdim; ve anlardım ki, annesiz gecelerde başına yıkılırken o dört duvar yine ölmüştü saçlarına konan kelebekler… şimdi; seninkisi de “zengin kalkışı oldu! desem, değil çünkü bilirdin, her köşe başına düşerken kırlangıç yüreğin açlığı da, sigarasızlığı da… hey! sen! “sevda kekemesi sana diyorum, sana! az bir dur, bu ne acele? bak! kediler de istemiyor gitmeni ve dahi tüm dilsiz canlılar ki, hepsi sahipsiz kalacaklarından korkuyorlar ve de yaralı… kedilerin diyorum, kedilerin! çok özleyecekler seni. tıpkı, diğer dört ayaklılar, ayaksızlar; kanatlılar, kanatsızlar; yerdekiler, göktekiler, sudakiler ve topraktakiler gibi… ne! topraktakiler mi dedim ben? … lütfen, hoş gör, dil sürçmesi işte! hem değil mi ki, “hafıza-i beşer nisyan ile maluldür hem bakarsın, ay yüzlü bir dilber de özlemeye başlar seni/ üzülme! ya da gözlerinde öldüğün o vefasız, deniz… şiirlerin; onlar da çok özleyecekler seni ve yağarken gökten çok güzel bir gri konup duracak pencerene eterdik kuşlar hey! hâkir dérvîş! nerdesin? diye diye… oysa hiç bilmeyecekler hâkir dérvîş’in anılarını toprağa gömmeye gittiğini… ve bir de, “abicim dediğin de çok özleyecek seni içimde üşüyüp duran o lâl kesmiş çocuk gibi... çünkü biz, vefalıyız! /ah! yine düştü bir şairin dalından can yarısı şiirler! her dize sus pus şimdi…/ he canım! haklısın; kırgındın ve de yorgun. çünkü her aşk yarım kalmıştı ve o çok sevdiklerin ya ölmüş, ya da bırakıp gitmişti seni bir uçurum kenarında. ve soluk alıp-verme savaşlarında yıkılıyordun en çok gözlerinden korkuyordun sonra, çirkinliğinden çizerken aynalara intihar hayallerini… oysa, gel demezdin, gelirlerdi! git demezdin, giderlerdi! yaralarından habersiz yıkarlardı koca dünyayı başına, kanardın! ama ben… ama ben… ama ben sana git demedim ki! hem, kim oymuş ki gözünü kendi parmağıyla! ki; ben de oyayım… sen, heyy! yattığı gaflet uykusunun kan gölü deryasında, inançsız korsanı oynayan çocuk! /ki, bunu diyen ben değilim; “Karam başlıklı şiirinde, sendin itiraf eden Puda’ya…/ demedim mi sana, “merhametin olduğu kalpte, Allah da vardır diye. yanılmamışım! ne güzel… ki, “Fe deâ rabbehû ennî maglûbun fentasır diye dua eden de sensin! not düşerken sessiz sedasız hayatı’m dediğin yerde… gittin; rebi-ül-evvel kâmer’inin on bir’inde gittin. ki, muhtemelen on bir’i, on iki’ye bağlayan gecede yine dua etmiştim sana. ki can kuşunun uçtuğundan habersiz ve kendi günahlarıma ağlaya ağlaya… gittin; “hoşça kal demeden gittin. oysa sana, / uzun uzadıya anlatacaklarım vardı daha ! şiirde gizli o, “iki gülün hikayesini... ama gittin; ... ... oysa çay içecektik daha! S.Ün – 03.04.2014 ................................................................................................. Şiir, 12.01.2014 tarihinde hayata veda eden şair-yazar Gürkal Gençay anısna kaleme alınmıştır. Bu şiir bir vefa borcudur belki. Belki de bir dostun ölümünden ancak aylar sonra haberdar olmanın verdiği pişmanlık ve vicdan azabından dolayı, bir özür borcudur...ı Allah rahmet eylesin şair! Duamla...
|
Yüreğinize sağlık...