7
Yorum
27
Beğeni
0,0
Puan
2650
Okunma

ve elin elimde yıkılan kentin gözlerine basarız bir terli zaman içinde
...
duruyorsun karşımda
eline süpürülmüş geceyle sohbet eder gibi
...
çağırıyor aklım ön sözü sen olmayan kitapları
rastgele seçtiğim paragrafta başlıyorsun
tüm noktalar virgüller öncesi senle bitiyor
kapağında kara kalem kadının
göz konuşması senin lisanın
ve her duraksadığı yerde
geçiyorsun kelimelerle sesimden
kağıda sardığım tütün sen
köz bıraktıkça külü
dolup dolup taşıyorsun ciğerlerime
yaşarıyor utangaç tavırlar ruhumda
ben çektikçe seni
dumanlı bir uğultu alıyor içimi
manzaralar kaplıyor rutubet grisi duvarları
elimi uzatsam ah uzatsam resimde akan ırmağına
hissettiğim kadar üşüsem soğuk suların çığlık sesinde
uzatsam ah uzatsam ağaçların dallarına dudaklarımı
öpebilsem çiğ ıslağı yanağından
kapatabilsem zamanın kapısını
içeride dağınık düşlerde kalsak ıssız bir yalnızlık ile
özlesek bizi aşka dokunduğumuz anın yalınlığında
ve somut uzaklar kurup
devamlı özlesek ter ile sus arası kendimizi
varsın
olmadığın kadar varsın
kozalak düşen toprağın
yağmur buluşmasında varsın
krizantem çiçeği yüzüne
gülen çocukları salıyorsun
tek başıma söylediğim bir şarkının
bahçesinde dururken palyaço
ağır kanatlar çırpıyor gülüşündeki kuşlar
...
krizantem eylemler saklıyor militan kadınlığın
arka arkaya vuruşarak cephenin ardına çekiyorsun aşkı
bahara ilk adım erik çiçekleri saçlarına dağınık
gerçek rüya ekseninde
kopuyorsun bir gece vaktiyle ellerime
konfiçyus alışkanlığı gibisin
her kelimemle insani bulgular saçıyorsun dilime
karanlıklar tanrısı ülkesinde protest bir dişilik
zulmün dudak arasında isyan uçuklatan devrim kadını
ve esmer irili bacıların iki bacak arasından doğan
hürriyet gibisin
...
ayılma
bırak kalsın ezbersiz sevdalılığın yüreğimde
her kıpırdayan yaprağın hışırtısında dön soluma
eski bir anı saklısında unutturma seni
ah dervişlerin seyyah göçlerinden uğurlanan
yolculukların kenger kokularından basarak ayazı soluğuna
en vakitsiz anında ayaklarınla müjde ver bu kente
başında öldürülmüş köylerim uçarken
cebinden çıkarıp kayıp kültürümü
kat havanın yabancılaşmış göğsüne
soğuk mevsimin
ağır pus yalnızlığıyla yürü caddelerde
zeytin karası gece
uçurum hayatlar sarsıntısı olur belki
belkide yıldızları tek tek topladığın
bir düş verir rüyana armağan
...
sen gitme hiç
varsın gibi kal işte
üzerine sinmiş dilsiz rüzgara
en kör bakmayla
sağır yalnızlıklar atarız pencere buğusu sulara
varsın gibi sadece varsın
is lekesi gibi yapışmış olursun kış ayazıma
bahar kadar yağışlı geçersin gözlerimin dağlarından
yaz gecesi ılıklığıyla kavrar ürperen hüznümü
güzün yapraklarında dokunursun eylüle
...
anladığım kadar bilirim
hissettiğim gibi severim seni
ne azı ne çoğu
doğaçlama ritmin doğmamış notası gibi
kimliksiz isimsiz saklarım seni
seni yüreğimin bir solo rüzgarında
gökkuşağı saklısı kelebekte bilirim
ve sen olduğun gibisin bende
krizantem çiçeği diriliği
nakışlı göçmen yolları
ak sütün memesine ağzı dayalı bebek
üryan giden bir masal bir düş
bir sus payı konuşmasız durgunlukta
...
içimin sesleri düşüyor sessizlik yemini eden sözcüklere
özensiz ama anlamlı senler türüyor yüreğimin ülkesinde
aç ve düşlerimi al ulu orta dağınık ruhuna
varsın işte varsın
unutulmaz bir akıl oyununda
olduğun kadar berrak olduğun gibi kalacaksın
bitmeyen sevda iklimi...beşinci mevsim...!