8
Yorum
31
Beğeni
0,0
Puan
2623
Okunma

sakallarımda bin yıllık kavga dilimde çocuk sesleri
...
sessizlik
ağıt vakti sağır
ırmağın durusunda yıkanan kadının
hiç düşlemediği pencere buğusu bir hüzün
ve tütüne bastığım ağır bir yağmur sonrası .....
sen
yüreği mazlum şafak
kızıl bir sofrada
göster bana
halkların kardeşliğindeki çocukları
ki
gözlerinden öpsem ülkemin
içimin bir yeri hep yangın yeri
hesapsız daralıyorum anla işte
kapısız damlar yıkılıyor kültürsüz gecede
yorgun sabah kalıyor hayata
ve acıdıkça acıyor kül
.....
saçlarından yıldız toplayan annelerin
ellerinden öpecektim daha
gençliğini arayanlarla düşecektim yola
acılara tutunan sevdaların
yurdunda söyleyecektim ayrılığın hediyesini
nedir bu sağanak
nedir bu acı tonlu renk
siyah beyaz fotoğraf gibi her şey
ve anlamsız bakıyor kentlerin gözleri
....
Edirne’den Ardahan’a
bir yerlerde kaldı umutlarım
bağışlasın sevmeyi öğrendiklerim
anlamadığım bir düşün sınırında aklım
uykusuz hayallerle sınıyorum tarlaları
ve fabrikalarda
hala bir sıcak somun alın teri
kınama beni anam
sakın soru sorma sevgilim
çocuklarım
şimdi uysal bir yokluğun
koynunda sol yanım
ve neden niçin demeye vaktim yok
hey yağmurlu türkülerim
...
pişmanlık aykırısı yüreğin
sığınaklarında yaşadım
bir tütün ağacına yaslanarak
söyledim tutuklu şarkıları
çeltik atmadan fişlenmiş ömrüme
çok sesli lisanları alarak koynuma
uyudum
toprak damlı türkülerin döşünde
....
şimdi
küçük bir bebeğe
ninni niyetine söyleniyor şarkılarımdan biri
şarkının içinde Yusuf’un mavi gözleri
o an bir evren doluyor yüreğime
bırakıyorum barışın yağmurlarını
gözlerimden yağıyor
ak mintanlı toprak damlara
....
artık sırtıma vurup sonsuzluğu
gitme vakti sanırım
hoşçakal
kuzeyinden batısına
doğusundan güneyine
sevgilim TÜRKİYE..!!
....
yüreği kardelen gülüşlü adamdan mektuplar