0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1493
Okunma
I.
(… ve ağlamaklı bir şekilde uyanır Leblebici Muhsin)
Ayasofya’nın müzmin mozaikleri
Bugün ağlamaklı yine
Çünkü İsa, bugün de uğramamıştı yeryüzüne
Kuşlar kubbede,
Ben kapı girişinde her zamanki gibi günah çıkarıyorum
Duvarlara ağlayıp,
Dibinde secdeye varıyorum
Karmakarışıklar silsilesine tutuldum, gidiyorum
Bugün hiç satamadım leblebi, ki hangi leblebiler gitmez bu havada?
Hangi havalar tutturur bizi,
Bilemedim…
II.
Leblebici Muhsin arabasıyla seyahatte
Tüm günahlarına inat, sürmeye devam ediyor
Çıkmazlarda tozlar arasında
Yalnız üç-beş toz ve Leblebici Muhsin
Yürür ve dökülür her yerinden
Dökülür de, siz o dökülmelere kanmayın
Ardı toplar tüm dökülen ve dökülecek olan küllerini, döküntülerini
Elveda kuşlar ve Galata
Sizleri gözü yaşlı görmek üzüyor Leblebicileri
Ben miyim Leblebici? Kim bilir
Hangi leblebiler adına kavrulmuş hüzünlerim vardır bilemiyorum
Saat akşam, vakit bir hayli geç şimdi
Yelkovanlar ve akrepler geçiyor ordular gibi vatandaşımın caddesinden
Elimizde kalan bir nohut kadar küçük mutluluk
Biraz bira abiler!
Leblebi, birasız gitmez
Eskizler çiziyorum ölümün eskizlerini
Leblebiler siyah sarı biraz turunçgiller gibi
Mozaikler ve leblebilere üzülmekle meşgulüm bu aralar
Çünkü kalan birkaç damla bira var bardağımda
Camiler geçiyorum, kiliseler görüyorum
Burası birkaç işi aynı anda yürütebildiğimde tek nüsham
Ah! siz almasanız benden ne olur yani?
Benim leblebilerimi almasanız da ne olur
Kaymayan boğazdan
Tutan boğazda, havai fişekler patlatan yılbaşında -boğazda-
Valiler, iş adamları türlü türlü kavaslar
Hey! diyorum, siz benim leblebilerimi boşverin
Boşverin çünkü Muhsin ağlamaklı
Çünkü Muhsin evine dönerken leblebi getirmez
İç geçirmez kuşlar besler Eminönü’nde
Bir yılın daha başı, sonu iki haneden de fazlası
Ölüm kokluyorum Maslak’tan bir arabayla geçerken
Susuyorum Maslak’tan geçerken
Çünkü susmalıyım ölüleri uyandırmak yakışmaz insanoğluna
-Basit bir leblebiciyim-
Muhsin çıkıyor metrodan elinde süzgeç ve hüzün
Atkısını dolamış boynuna ve rüzgar amansız eser
Mecidiyeköy sapağına iyi bakın sizler
Ne ölümler geçti, ne hüzünler
Hey! diyorum, siz benim leblebilerimi boşverin
Boşverin çünkü Muhsin ağlamaklı
Çünkü Muhsin evine dönerken leblebi götürmez
Ekmek götürür evine, karısı ve iki çocuğu
Ağlar bir kere, o kadar az ağlar işte
İbadet edebilirim gidenlere, toprak olanlara
Belki de ağlayabilirim
Siz, bana kızsanız da ne olur?
Ben ağlasam da size ne olur
Olur olmaz bir cami gibi ağlasam
Hutbeler versem ölülere ve yalnızlara
Bir kilise papazının kurşunlarına ölsem
Evet, sahi, papazların kurşunları deşer kalbimi
İşte kalbim sönüyor çıkan kurşundan sonra yelesiz ve çelimsiz bir at gibi
Ah! ben çıkıyorum şimdi bir sinemadan
“Olur olmaz”a kalmadan ağlayan insanlar
Rüzgarla savaşırlar şimdi bulvar başında
Ben ve Leblebici Muhsin bekleriz bulvar başında
Yarışırız hangimiz erken ölür, hangimiz kalır
Ben böyle ağlamayı da Edip’ten öğrendim aslında
Bir kış akşamında yılın başı ve Eminönü
Üç bira ve üç tabak leblebi
Çıkalım hadi abiler!
Ayasofya’ya dayanalım, kapılara
İsalar karşılar bizi, Meryemler yemek pişirir
Bugün de ölmedik biz
Şimdi hepimiz… kuşlar ve leblebiler olarak
En azından yüreği pak olanlarımız
Ölene dek yaşayalım!
5.0
100% (1)