4
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
1773
Okunma

Ölümün şeffaf ağzından öperken
Ağzıma bulaşan tadın içinde farketmiştim tuzunu…
-io-
-Ateşe yatırabilir misin ruhunu geceler boyu?
-Senin ateşinin beni yakmaya cesareti var mı?
...
Reddediyorum…
Benim için örülen duvarların diplerinde
Sahte orgazmlar peydahlanmasını
Ve
Sahte yağmur ormanlarında
Gerçek günahların katledilmesini
Düşmeseydi şehvetli etnanın kucağına
Sağ kanadı kırık çocuğum
Yine de kabul eder miydi rahmi gecenin
Yarattığımız eşsiz ayıbımızı?
…
Ben suyum
Ateş kırmızısı düşse içime kudretim onu yok eder…
Yatağımın aşk tarafını kirleten her kambur inancın
Damarlarındaki arzularla besleniyorken ruhum
Kırılmış tırnaklarımla
Biraz daha gebertiyorum korkularımı
Tam da bu gece
Ay’ın beyazlığı düştüğünde
Eski bir evin verandasına
Ense kökümde hissettiğim rüzgarla
Zamansızlığın sarhoşluğunda demlenecek bedenim
Seyrederken bilge baykuş
Aklımın izbelerinde ehilleştirdiğim sonsuzluktaki hazlarımı
Büyük bir keyifle
Ve sen tam da bunları
Kendi tuvaline resmediyorken
Yeniyetme bir ucube yakacak mumlarını
Ucuza satın aldığım yeni hayatların
Boynunda taşıdığın zalimliğin çobanı olsamda hala
Kalbime yaslanmayacak asla
Merhametin uğultuları
Unutma ki
İzler izlere karışırken
Büyük kıyametin şerrine kadar
Fırtınaların hiddetini ölümsüzler belirler!