1
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
1984
Okunma
Ben istersem dudaklarına dışardanda uğrayabilirim
Olmadık bir anında mevsimin
Ay düşer gibi kutsal sığınağına tüneyip
Şark çıbanı yıldızlardan şiir damıtırım
Islatabilirim yüzünü
İçimde buğulanan hayâl sülüs bir çizgidir
Gök şadırvanlarının sesine yontulur
Düşlerimi eteğinden tutarak
Gözlerinin tılsımına sığınırım
Bendeki ateşleri doğuran güneşim
İlk hilal gibi incelirim yahut
Kıvılcım saçarak kendini astığı bulutlarda
Sustalının ağzında oturup
Sevdasını mafsallarına gömen
Aşkı rüzgârla yaşayan
Dudaklarından köpük yerine kan düşüren
Dilinin altında sözlerin denizini biriktiren
Yâr feneriyle görünen gölgeyim
Yollarına çıkıyorum korkuyor Fatiha okuyorsun’da
Biteviye konuyorum avuçlarına
Öyle amin diyorsun
Böğürtlen sevinci yaşıyor dudaklarım
Masumca:
Halime gülüyor zevâl vakitlerin gözcüsü
Ekmek kokusu sarıyor semayı
Benide sağanak sağanak deniz kokusu
Anka kuşu olup dolanıyorum kendi evrenimde
Hangi rüyayı kuşansam: Melâlin
Gül açar gibi göğsüm üzre kuruluyor
Tenimde deniz dolaşıyor
Bulutlar derviş devşiriyor
Ellerinde orak önlerinde toprak
Ve yunus diliyle gümbürdüyor hallâc-ı mansur
Belki ince bir buse yontulurda bakışlarından
Dudaklarımın kıyısından yelken açılır
Utancından kuruyan, ağaran sulara
Biraz vahşi: biraz duru
Dudaklarım buluşur kalbinle saçakların altında
Sonbahar esrimesi güller arasında
Cennet şavkıması başlar
Dudakların çağırmasada
Dişlerinin hüznünü okuyorum yâr
Nehirler geçerek tahta köprülerden
Yüzüm/suyu hürmetine
En güzel gülüşün sürülüyor alnıma
Güveylik giyiniyorum hürmetine
Artık vakit dört nala arşa çıkıp
Gül kokulu uykulara dalma vaktidir
Dudaklarım dolaşsın buğulu kıyılarında
Muhatabına armağandır.