2
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1998
Okunma
şimdi ayrılıklardan konuştuk
suat hanımın küçük oğluyla
kıtaların ayrılmasından, sallanan bir tırnaktan
ve artık olmayan akşamlardan
hatıralardan...
kimden şikayet edesim vardı böyle?
senden ve öncekilerden...
bilmiyordum...
“gidişi yeni bir takvimin başlangıcıydı” dedim
“evet” dedi, öyleydi
ne miladiydi vakit, hicriydi ne de
hiç yoktan bir sancıydı, kendiliğinden ve sadece
gündüz güneşle ve karanlığında amansız bir gece
elleri yeni yıkanmış, perdeleri aralık
pencereden hayat sızarken odalara
resimlerden mavilikleri topladık
“mucize!” dedim, “bildiğin mucize...”
mavi parmaklardan mavi ellere
mavi ellerden ve yeniden
yeniden yepyeni resimlere
banyoda su sesi, mutfakta sıcacık fırın
ısınıp durdu içimin kırmızı boşluğu
uzadı böylece ayrılık
demirden, demirden ve demirden düzlükler içinde
çölde yalnızlığın gölgesiydin bir vakit
dağda kar olup yağdığın
sarı ceketlerimi çıkardım
beyaz gömleğin döküldü düğmeleri
ayakkabılarımı boyamıyorum artık
eski eski yürüyorum eski ayaklarımla
eski eski yürüyorum eski yollarda
ne ki kavuşabilirdik tekrar
ne ki bir tren istasyonu sessizliği
tesadüftü... aydınlık bir gece yarısıydı
sokak kedilerinin sokak kedileriyle seviştiği
ne yeniden başlayabilirdik
doğuramazdık ya güneşi gözlerimizle
ne de ayrılığın görünmez sancısı
“size bir şey söyleyeyim mi?” dedi suat hanımın küçük oğlu
içten ve kendinden emin
dağları yeniden yaratıldı içinde
ırmakları bir başka akmaya başladı
şöyle bir iki bakındı etrafına
bir kaşı kalktı, dudağı büküldü hafiften
fırtınaları kopuverdi o an gökyüzünden
süsleri bir şehir olan damlalar
“size bir şey söyleyeyim mi?” dedi suat hanımın küçük oğlu
“mucize bunlar, hep mucize...”
5.0
100% (3)