5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1251
Okunma
usta; daha sazını indirmemişti duvardan,
vurmamış tellerine ki şöyle bir dinleyeyim
dinlerken kendimden geçip, inleyeyim …
“zülüf dökülmüş yüze aman, kaşlar yakışmış göze”
…..
saatleri sakin şafaklara ayarlanmıştı çocukluğumun
ve daha hiç kırılmamıştı iki yerinden sol kolum
sevmelerimin ilk harfleriydi üstümdeki gölgeler
çamur; bayram ayakkabımın boyasını alırdı sadece
yumruğum yüreğim kadardı, gerisini siz düşünün işte …
erguvanlar baharsız, maviler düşmemiş denizlerime
İstanbul’un ismi kadar yabancıyım gelecek günlerime.
her sabah gibi önümde sessiz kılçıklarıyla bir sofra
yanacak boğazım birazdan, ben öyle sanacağım yada
hani bir yağmur bastırsa birden, inan ki hiç düşünmeden
soyunup çırılçıplak, bütün bilmelerimi giyeceğim üstüme
elimle arkaya atar gibi saçlarını, öylece bakarken yüzüne
ah şu yarın, hani hep ıssız koyların pusudaki dalgaları
biraz daha okunacak harfle yazabilse üstüne yazılanları.
her sabah işe gider gibi inan bir başka çıkarım kapıdan
çocukluğumu alırım yanıma, kırılacak koluma aldırmadan
bütün harflerim ezberlenmiş, gölgeler çoktan silinmiş
kokularından belli, taze bahar gibi vitrindeki ışıklar
belki bir şimşek düşer gözlerime, öyle bakıyor bulutlar …
saklanmalı o ilk dizini kanattığın sokaklar, kırdığın camlar
ama sonrasının çek üstüne kalemi, hiç bilmesin yarınlar …
………...
usta; bir yudum su içti önündeki bardaktan
sonra vurdu sazın teline ki şöyle bir dinleyeyim
dün gibi olacaksa eğer, yarını neyleyeyim …
“sen orada ben burada aman, ömrümüz geçti böyle”
CEVAT ÇEŞTEPE