1
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1480
Okunma

Kangren olmuş kehribar kokuları
sütun gibi bacakların elzem kederi
cam kırıklarıyla örülmüş koğuş duvarları
koridor maymunları ve cephanelikleri zihnin
aslında ıslanmış barutla
daha bir fazla seviyordum seni
ki bu kadar acımasızlık
beni anlatan romanının upuzun fiyaskosu
rüzgârdan çarpan kapıya acizliğim
bir o kadar da sese olan düşkünlüğüm
bu son biraz da
dizlerimde romatizma başlangıcı
avuçlarımda kalıntıları sevdalı yangınların
sert nasırlarıyla başbaşa yalnızlık, bakışmalar
saçlarının dolunay kokan büyülü kâbusu
hacışakir yeşili kutsal şaşkınlığım misali
sadece çıplak, gerçek bir acı
atmosferin eydiği daldan döşekler
yer çekiminin ittifakıyla gönderilememiş mektuplar
sana hoş birşeyler söyleme arayışlarım
bugünlerde çokça
karaciğerimi sarmış sızlatan bir yağ tabakası
ki bu kadar beklentisizlik
en büyük yalanım belki de
seni seviyorum diyebilmenin
kotasını doldurdu belki de bu ruh, bilmiyorum
galiba aşk değil,
şeytan çarpsın diye bekliyorum bir köşede
yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde
kopan kollara, kopan bacaklara,
haksızlığa ve adi politik manevralara hâlâ alışamadım
bu yüzden duygularının iyi bir siyasetçisi olamadım belki de
dudaklarının iftirasında göğüs kafesi olma sebebim ise
tamamen Tanrının kader senaryosu
biraz da şiirlerinin balkon süsü, yalnız
iyi bak bütün bu tesadüflere
yazarak en az senin kadar iyi uzaklaşırım senden
bir yakınlığa çalabilir mevsimler bu arada
bir o kadar da yalnızlığa, bu kadar göçebe olma
hayallerinin bir ucundan tut tabi ki
kendini hüzünler ile besle zaman zaman
sana en azından bu mutsuz hazineyi bırakabildiysem
ne mutlu bana ...
.