3
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
1137
Okunma
küçük kalmışım
bakarım üzülürüm hep ne çok ne çok diye
ilk uydurmaları çabuk geçiyor
saçları var mıydı bilmiyorum
ağustosun ortasına doğru yanaşıyorduk sanırım
batan inci güllerine kalınca en hafifi oluyorsun yazın
duyuldukça arkamız sarsılır günler geçerdi
mutlu olabilseydik
olabilseydik mevsimler batarken seninle
şu an kıyıları dalgalanan bir denizin içinde değilim
ufkumu mavilikler çalmış da değil inan
sadece suya bandırılmış bir kafa değişikliği koyu
anne
babam ölmeseydi keşke
biraz daha mutlu olur muyduk sence
babam ölmeseydi
ona bu şiirin içinde
sevebilmenin mümkün olduğunu bilen ellerimi gösterirdim
rüyalarımda kapıma kadar uğrayıp geri gitmezdi o zaman
utanıp öperdim beni affetmesi için yanaklarından
uyanın
burası ağlayanların pazarı değil
harflerin değiştiği yeşil bir yokuş sadece
yorgun işçiler işten dönüyor
tabak çanak seslerine açılacak pencereler ve
giriş katında bir çocuk ağlıyor
üstümüzde çok
çok yakın yokluklar var
üzülenleri Allah biliyor
kanımdan geçer çalınmış saatler bu gün
yarınını uyduran bir bilge gibi savaşıyorum sizinle
beceremedim
şu dağdan doğan güneşin aynısı olmayı
artık utanıyorum kendimden
bulaştı
bulaştı biliyorum sonsuzluk bana
dert edecek bir şey yok diyor batan sancılar
yanıyor evlerin çocuk beyazlıkları
artık uyansak mı
uyansak mı
kapımız çalınırken tüm olanlara.
5.0
100% (9)