1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1050
Okunma
Sevdiğini kaybetmişti, perişandı
Gökyüzünü çalmıştı biri üzerinden, çıplaktı
Gül yüzünü almıştı toprak, yalnızdı
Bir kahretti o kadar olur
Her yer kahır kesildi herkes kahroldu
Perişandı çıplaktı ve yalnızdı
Kaderine küfretti.
Aleme kahretti.
Bir akşam vakti kapandı gül yaprağı gibi
Kabuğuna çekildi kimsesizliğin
Derinden derine sustu
Sustalı bir suskunlukta kustu
Her taraf pustu!
Sessizliğin limanına demir attı
Gemileri düdüklerini çalmıyordu
Güvertesinde hayal kırıklıkları vardı
Can kırıklıkları, cam!
Çürümeye terk etti duygularını
Milli sulara akıttı gözyaşlarını
Duvarlara anlattı derdini
Sonra sağırlığa vurdu kendini, lallığa…
Okyanusları hüzne buladı
Mavilikleri karaya bağladı
Balıklar verem oldu öldü onun derdinden
Martılar haram oldu öldü onun şerrinden
Ağlıyordu durmadan
Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura benziyordu
Gözyaşları…
Testiden sızarcasına akan suya!
Bacadan tüten duman
Pencereden giren rüzgâr
Figanını taşıyordu uzaklara
Misafiri oluyordu cümle âlem bu acıya
Ne Yakup hüznü buna benzerdi
Ne de Eyüp derdi
Ruhu baştanbaşa saran yaralara merhem kâr etmiyordu
Tampon olmuyordu hiçbir pamuk içsel kanamalara
Tentenesi acıyla işlenmiş bir kanaviçeye benziyordu
Istırapla dokunmuş bir el işi halı gibiydi
Sevdiğini kaybetmişti
Kör olmuştu insanlara, görmüyordu kimseyi
Bir boş hayale zıpkın atıyordu, koşuyordu ardından o hayalin
Yetişemiyordu kavuşamıyordu ulaşamıyordu
Çaresizliğin mekânında masa kurmuştu
Çerez niyetine ömrünü tüketiyordu yok yere
Hesap ortadaydı
Giden gitmişti etiyle kemiğiyle; ruhuyla hayaliyle
Ez cümle her haliyle…
Kalan kalmıştı etiyle kemiğiyle; ruhuyla hayaliyle
Ve can havliyle…
5.0
100% (1)