Heybem
hüzün dolu…
Topla topla nereye kadar?
Ne vakte dek?
Hiç mi azade kılmaz insan kendisini
hüzünden?
Soruyorlar ha bire kimin yüzünden?
Haykırıyorum boğazımı yırtarcasına
Yüzlerinin tam da ortasına:
“Benim yüzümden…”
Arı bal alacağı çiçeği bilir bizimkisi o hesap.
Hüzün bizim dolduğumuz
Ve kâğıda damıttığımız polendir.
En hakiki hislerin tezahürüdür.
İspatıdır belki de sevdiğimizin.
Vasıl olacağımız limandır
Sığınacağımız kucaktır.
Nail olacağımız dua…
İllegal yollardan dolaşıp gelir insan.
Kolay değildir daldaki
güle uzanmak
Ve koparmak öyle bir anda…
Dikeni hesaba katacaksınız bu yolda,
Bahçıvanı bileceksiniz
Ve
güle teşbih ettiğiniz güzeli hatırlayacaksınız.
Hüzün göbek adımızdır.
Apoletimizdir bizim makam aldığımız.
Pırpırımızdır omuzumuzda sallanıp duran.
Püsküllü belamızdır.
Kabulümüzdür kayıtsız şartsız.
Misafirimizdir çat kapı gelen.
Biz
hüzünden razıyız ki
Kopup gitmez bizden.
Hüzün de bizden memnun ki
Koyuvermiyor bizi yalnız başımıza.
Gülmek iğreti duruyor artık
Dudağımızın kıvrımında.
Ve biz aşinası değiliz
Gülüşü güzel iltifatının
Hiç
gülmemişiz ki bu hayatta!
Öğretmemişler ki
gülmeyi
Kaç kıratlık
gülüşümüz olduğunu bilmiyoruz.
Sarrafı da olamadık mutluluğumuzun.
Hiç şahidi olamadık
güldüğümüz günlerin.
Hüznün çerçisiyim.
Dolaşırım pazar pazar…
Mutluluk satar
hüzün alırım.
Gülerken ağlarım azar azar