4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1388
Okunma
dün gece hasretin rûhumu sardı
zamanın gizeme tebessümünde.
durdurup dünyayı seni izlerken
hayalin en coşkun menzilesinde.
özlemine düşerek nadide bir ceylanın
iz sürdüm rüyanın vadilerinde.
bilirdim ceylanlar yüreğinden avlanır
sözün sihir vardı melodisinde.
dilimdi silahım, mermim tatlı söz,
birde tebessümüm vardı yüzümde…
kıvrandım derbeder, sehere değin
merak ve endişe cenderesinde.
“düşüp te ceylanım bir avcının ağına
verir mi yüreğini çarnaçar, tuzağına?!…”
gece, kuytulardan alarak bıraktığı izini
çekilirken artık dinlencesine.
güneş tebessümle selam verirken
dünyadan kasveti silercesine.
güneşi sen olan derbeder yüreğimle
çekildim gönlümün kasvetli mahpesine…
hücrem özlemindi, prangam aşkın,
hasrete mahkumdum; tatlı sesine.
ama de yâr bana, “biter mi bu dert;
gelmezsen mahkumun görüşmesine?!...”
azad olmak değil meramım inan
çekerim cezamı ölürcesine.
ama bir arzum var kaderimi yazandan
sevk etsin seni de yûsuf’un hücresine,
o zaman bir ömür tutuklu kalsam
başvurmam özgürlük dilekçesine…